23 Temmuz 2010 Cuma

Başlangıç/Inception Geliyor!

Başlangıç/Inception Geliyor!

Başlangıç/Inception 30 Temmuz'da sinemalarda... İşte yapım notları...


Ünlü sinemacı Christopher Nolan, yerkürenin dört bir yanında olduğu kadar, rüyaların mahrem ve sonsuz dünyasında da bir gezinti sunan, özgün bilimkurgu filmi “Başlangıç/Inception”da uluslararası bir oyuncu kadrosunu yönetiyor.
Dom Cobb (Leonardo DiCaprio) tehlikeli bir sanat olan ‘bilgiyi çekip çıkartma’da bu işin en iyisi olan yetenekli bir hırsızdır: uzmanlık alanı, insan zihninin en zayıf olduğu rüya görme evresinde, kişinin bilincinin derinliklerinden değerli sırları çalmaktır. Cobb’un ender görülen bu yeteneği onu şirket casusluğunun düzenbazlıklarla dolu bu yeni dünyasında aranan bir oyuncu hâline getirmişse de, uluslararası bir kaçak durumuna düşmesine ve hayatı boyunca sevdiği her şeyi kaybetmesine neden olmuştur. Şimdi Cobb’a bir kefaret fırsatı tanınır. Son bir işi daha yaptığı takdirde hayatı kendisine geri verilecektir. Fakat bu işte ondan istenen; Başlangıç’ı başarması, yani bilgiyi yerleştirmesidir. Cobb ve uzmanlardan oluşan ekibi bu kez mükemmel bir hırsızlık yerine bunun tam tersini yapmak durumundadırlar; görevleri bir fikri çalmak değil, onu yerleştirmektir. Başarılı olabilirlerse, bu mükemmel bir suç olacaktır.

Ancak, ekip ne denli dikkatli bir planlama ve uzmanlık sergilese de bu tehlikeli düşman için yeterince hazırlıklı olamazlar çünkü düşman sanki her hareketlerini önceden tahmin edebiliyordur. Bu öyle bir düşmandır ki onun yapacaklarını sadece Cobb görebilir.

Bu yaz, olay yeri zihniniz olacak.
“Başlangıç/Inception”ı Oscar® adayı Christopher Nolan (“Memento”, “The Dark Knight”) yazdı ve yönetti. Nolan, ayrıca, Emma Thomas’la birlikte filmin yapımcılığını da üstlendi.


YAPIM HAKKINDA


COBB
Bir rüya dünyası yaratıyorsun.
Deneği o rüyanın içine sokuyorsun
ve o, orayı kendi sırlarıyla dolduruyor.

Yönetmen-yazar-yapımcı Christopher Nolan, “Başlangıç/Inception”ın dünyasını filmi hayata geçirmesinden yaklaşık 10 yıl önce yaratmaya başladığını ifade ediyor: “On yıl kadar önce, rüya konusuna, uyanık geçirdiğimiz hayatla rüyadaki hayatımız arasındaki ilişkiye merak sardım. Korkutucu, mutlu ya da fantastik olsun, bir rüyada her şeyin kendi zihniniz tarafından üretiliyor olmasını, ve bunun hayalgücünün potansiyeli için anlamını çok ilginç buldum. Bunun üzerine, rüya olgusunun insani boyutu çok güçlü olan bir aksiyon filmine nasıl uyarlanabileceğine kafa yormaya başladım”.


“Başlangıç/Inception”, içinde olduğunuz sürece tamamen gerçek gibi görünen ve hissedilen rüyaları paylaşmanın mümkün olduğu önermesine dayanıyor. Ve bu bilinçaltı durumunda, kişinin en derin ve en değerli sırları alınmaya müsait bir şekilde duruyor. Nolan bu konuyu şöyle açıyor: “Filmin özünde yatan mevhum, düşüncenin en dirençli ve güçlü parazit olduğu. Bir düşüncenin izi her zaman aklınızda bir yerlerde kalır. Birinin, son derece fiziksel anlamda, rüya alanınıza gireceği ve ne kadar mahrem olursa olsun fikrinizi çalabileceği düşüncesi oldukça zorlayıcı”.

Yapımcı Emma Thomas da bu görüşe katılıyor ve filmin heyecan yumağı ile duygu serüveni arasında denge kurması gerektiğini kaydediyor:
“‘Başlangıç/Inception’ bir soygun filminin öğelerini barındırıyor, ama daha fantastik bir ortamda geçiyor. Muazzam aksiyon sekanslarına sahip olmakla birlikte, hakikaten önemsediğiniz karakterler ve film boyunca devam eden gerçek bir duygusal güdüm içeriyor”.

Bu güdüm büyük ölçüde Leonardo DiCaprio’nun canlandırdığı ana karakter Dom Cobb’da hayat buluyor. Aktör bu konuda şunları söylüyor: “Özünde beni senaryonun içine hemen çeken şey buydu. Her şeyin olabileceği, son derece eğlenceli, karmaşık bir gerilim; öte yandan, özünde, bir adamın uzun zamandır gömülü kalmış bir gerçeği ortaya çıkarmak ve eve dönmek için verdiği mücadele yer alıyor. Ayrıca fevkalade özgün bir film; kimsenin daha önce böyle bir şey yaşadığını söyleyeceğini sanmam. İşte bu karışım ve de Chris Nolan’la çalışma fırsatı beni projede yer alma konusunda heyecanlandırdı. Chris bu tür çok katmanlı hikayeleri alıp, izleyici için gerçekçi ve somut kılma konusunda tam bir uzman”.

Thomas’ın yorumu ise şöyle: “Chris yıllar içinde büyük filmler yapma konusunda çok şey öğrendi ve öğrendiklerinin çoğu bu filmde kendine yer buldu. Ayrıca, ‘Başlangıç/Inception’ çok yenilikçi ve farklı olmanın yanında, son derece de kişisel. Chris’e üzerinde çalışacağı tamamen temiz ve saf bir tuval sağladı”.
Nolan hikayenin merkezindeki temanın hem kişisel hem de evrensel olduğunu belirtiyor ve bunu şöyle açıklıyor: “Çünkü hepimiz rüya görürüz. Hepimiz zihnimizin bir dünya yaratması ve bu yaratma süreciyle eşzamanlı olarak orada yaşamamız fenomenini deneyimleriz. Ayrıca, rüyalar dünyasında muazzam bir tezat mevcuttur: Hem çok mahremdirler hem de hayal edebileceğimiz şeyler konusunda sonsuz bir olasılığa sahiptirler. Dolayısıyla, buradaki zorluk, bir rüyada yer alabilecek mahremiyet ve duygu ile beynimizin muazzam tasavvur gücünü birleştirmekti. İzleyicilerin sadece rüyalarda fark edebildiğimiz sınırsız gerçekliği yaşayabileceği bir film yaratmak istedim”.

“Başlangıç/Inception”ın yapım ekibi dünyayı dolaştı; ana çekimleri dört ayrı kıtada, altı ayrı ülkede gerçekleştirdi. Çekimler süresince, oyuncular ve set ekibi bir dizi aşırılık yaşadılar; Fas’taki Tanca’nın ısısına katlandıkları gibi Kanada’daki Calgary’nin karlarına göğüs gerdiler. Çekimler, ayrıca, Tokyo, Paris ve Los Angeles’ta yapıldı. Los Angeles’ta, efektler ekibi, bir yük treninin yolun ortasında ilerleyişiyle tamamlanan çok araçlı bir aksiyon sekansı için sağanak yağış yarattılar”.

Nolan daha önce hem “Batman Begins” hem de “The Dark Knight”ta bazı sekansları çektiği, İngiltere-Cardington’daki uçak hangarından çevrilmiş mağarayı andıran platoyu da kullandı. Oyuncular Cardington’da iç mekan çekimleri yapılırken oradaki öğelerden fazla etkilenmediyseler de, 360 derece dönebilme özelliğine sahip, yer çekimine meydan okuyan setlerde ve dev bir yalpa çemberinin üzerine inşa edilmiş olup üzerindeki her şeyi ve herkesi “sallayan” bir diğer sette oldukça zorlandılar.

“Bana göre, elimizdeki malzeme çok geniş çaplı bir yaklaşım gerektiriyordu” diyor Nolan ve ekliyor: “Bu yüzden, altı farklı ülkede çekim yaptık, devasa setler inşa ettik ve bilgisayar efektleri yerine gerçek olarak başarabileceğimiz şeylerin sınırlarını hakikaten zorladık”.

Yönetmen sözlerini şöyle sürdürüyor: “İnsan beyninin sık sık bilgisayarla karşılaştırılması ilginç. Oysa bu son derece yetersiz bir benzetme çünkü beyin bizim asla bilemeyeceğimiz becerilere sahip. Bir sinemacı olarak, insan zihni, derinliğine inmek için ideal bir dünyaydı çünkü zihnin yaratabileceği şeyler için kurallar yok; ve bunu irdeleyen bir filmin en büyük forma sahip bir eğlencelik olması gerekirdi”.

SAITO
Ekibinizi toplayın, Bay Cobb.
Ve adamlarınızı akıllıca seçin…

“Başlangıç/Inception” tüm dünyada çekilmiş olmasının yanı sıra, Leonardo DiCaprio, Joseph Gordon-Levitt, Marion Cotillard, Ellen Page, Tom Hardy, Tom Berenger ve Dileep Rao gibi Nolan’la ilk kez çalışan; Ken Watanabe, Cillian Murphy ve Michael Caine gibi Nolan’la tekrar bir araya gelen uluslararası bir oyuncu kadrosuna da sahip.

Thomas şunu söylüyor: “Filmde harika roller var, ve oyuncular filmin malzemesine gerçekten çok olumlu tepki verdiler ki, bu da oyuncu seçme sürecinin pürüzsüz yürümesini sağladı. Böylesine üst düzeyde yeteneklerle çalıştığımız için kendimizi çok şanslı hissettik. Bana kalırsa, oyuncular rol arkadaşlarından da ilham aldılar; birlikte çalışmayı ve ekibin bir parçası olmayı istediler”.
ARTHUR – PLANLAYICI
Cobb’ın uzun süreli ve en güvendiği meslektaşı Arthur’ı Joseph Gordon-Levitt canlandırdı. Cobb esas planlayıcı olsa da, ayrıntıları Arthur hallediyor. Gordon-Levitt bu konuda şunları söylüyor: “Arthur aralarındaki organize kişi, her şeyin yerli yerinde olmasını o sağlıyor. Ben bunu şöyle görüyorum: Cobb sanatçı, Arthur da yapımcı. ‘Tamam, vizyonunu anladım. Şimdi senin kendi şeyini yapabilmen için ayrıntıları nasıl halletmem gerekeceğine bakacağım‘ diyen kişi Arthur. Öte yandan, tüm titizliği ve profesyonelliğine rağmen, Arthur organizasyon konusundaki becerilerini avukatlık, doktorluk ya da olabileceği herhangi bir şey için kullanmak istememiş çünkü rüya paylaşımı büyüleyici bir şey. Bu, onun için bir iş değil. Sanırım rüya paylaşımı teknolojisi onu ilk duyduğundan beri peşinde sürüklemiş. Kısacası, bunu para için yapmıyor. İyi bir maaş için hayatını tehlikeye atacak biri değil. Bu işi seviyor”.

Gordon-Levitt canlandırdığı karakterin rüyalara duyduğu hayranlığı paylaştığını söylüyor ve, “Kendimi yaratıcı bir insan olarak görüyorum ve rüyalar da hepimizin sanatçı olduğu yer. Rüyanızda yaptığınız her şey , gördüğünüz, duyduğunuz, hakkında konuştuğunuz herkes sizin yaratımınız. Bunlar, izin verdiğimizde, yaratıcı zihnin ne kadar güçlü olabileceğinin kanıtı. Dolayısıyla, rüyalar hakkında bir film yapmak ilgimi çekti. Buna bir soygun filmi diyebilirsiniz ama ben daha çok bir dolandırıcılık filmi olarak görüyorum. Karakterlerimizi kibar hırsızlar olarak algılıyor ve onlarla özdeşleşiyorum çünkü onlar birer sanatçı, birer oyuncular. Geçimlerini sağlayabilmek için yalan söylüyorlar… sadece yalan söylemek de değil, gerçek üretiyorlar. Gerçekliği yaratıyorlar; benim yaptığım iş de bu” diyor gülerek.

“Joe birlikte çalışmak için muhteşem bir aktör: Çok karizmatik, kendini işine olağanüstü veren biri ve fiziksel olarak da çok uygun” diyor Nolan ve ekliyor: “Sadece karakterin iç yaşamını bulmakla kalmayıp hareket ve ifadeleriyle bunu fiziksel olarak yansıtabilen bir performans sanatçısı. Bu iyi bir şey çünkü Arthur’da kesinlikle çok fiziksel bir öğe de mevcuttu”.

ARIADNE – MİMAR
Rüya alemini üretmek için ekibin en kilit üyelerinden biri mimardır. Cobb’ın bir iş için yanaştığı parlak mimarlık öğrencisi Ariadne’yi Ellen Page canlandırıyor. Page söz konusu iş için, “Pek yasal değil ama Ariadne’nin entelektüel merakı ağır basıyor ve böylesine eşsiz bir fırsata karşı koyamıyor” diyor.


Bu fırsat, gerçekte var olmayan yerleri tasarlamak ve inşa etmektir. Page şunu aktarıyor: “Cobb, deyim yerindeyse, Ariadne’yi bu alemin içine çekiyor. Ariadne çemberin dışında düşünme konusunda hemencecik doğal bir yetenek sergiliyor ve ufkunu Cobb’ın yaratmak istediği şeyi kolaylaştıracak şekilde genişletiyor. Sonunda, Cobb’ın gerçekte neler yaşadığını ve neleri kontrol edemediğini öğrendikçe işe daha da çok dahil oluyor. Ortaya çıkan korkulara rağmen, takımın başarılı olması için Cobb’a yardım etmeye uğraşıyor”.

Nolan ise bu konuda şunları söylüyor: “‘Başlangıç/Inception’ın senaryosunu yazarken, izleyici için bir iletkenin, bu alemi ilk kez görüp onu keşfetmeye istekli bir karakterin olması benim için çok önemliydi. Ariadne karakteri böyle doğdu. Ayrıca, izleyicinin Cobb’ı Ariadne’nin gözlerinden görmesi ve karakterin özünü anlaması da çok önemliydi. Ellen’la buluştuğumda, şu mükemmel bileşime sahip olduğunu gördüm: Tazelik, bilgiçlik ve yaşının ötesinde bir olgunluk. İnanılmaz bir yaratıcılığa, kendine özgü, içten gelen bir meraka sahip. Olağanüstü bir oyuncu. Doğal olarak, bu özelliklerini Ariadne’ye de taşıdı. Ellen, karakterinin duygusal hayatını, Ariadne’nin izleyiciyi öyküye çekme ve onlara gerçeği gösterme misyonuyla dengelemeyi başardı”.

Page ise, “Chris’in zeki, kendiyle barışık, müthiş bir genç kadın rolü yazması beni çok heyecanlandırdı. Ariadne kendini tamamen yeni bir ortam ve alışılmadık bir durum içinde bulsa da, bunların üstesinden başarıyla geliyor. Özellikle, biraz erkekler kulübü gibi olan bir ortamda bile kendine yer ediniyor” diyor gülerek.

EAMES – TAKLİTÇİ
Ariadne’in aksine, Eames rüya paylaşımında deneyimli bir kişidir. Cobb’la ortak geçmişinde bazen müttefiki bazen de muhtemelen rakibi olarak bu sektörde yer almıştır. Tom Hardy, taklitçi olarak şaşırtıcı yeteneklere sahip olduğunu -üstelik sadece kağıt üzerinde de değil- ifade ettiği Eames rolünü canlandırdı. “Rüya aleminde, Eames herhangi birinin görüntüsünü yansıtabiliyor; yani, bir kimliğin taklidini fiziksel görüntü olarak ortaya çıkartabiliyor ve karşıdaki kişinin aldatılmasında ekibe yardım edebilmek için ekibin istediği kişi olabiliyor. Benim için bu karakterlerin özellikle ilginç olan yönü birer anti kahraman olmaları düşüncesi: Yaptıkları şey onursuz olarak görülebilir fakat yine de onların tarafını tutuyorsunuz. Bu hoş bir şey çünkü siyah-beyaz değil; oynayabileceğim bol miktarda gri alan vardı”.


Nolan, Hardy’nin tıpkı canlandırdığı karakter gibi bir bukalemunu andırdığını söylüyor: “Tom bir karakterin içine girip role hemen bürünebilen bir oyuncu. Bunu Eames karakterinde de çok etkili bir şekilde yaptı. Karakterdeki potansiyeli hemen gördü ve performansına müthiş bir küstahlık getirdi. Bunun ortaya çıkışını görmek bana keyif verdi”.

Emma Thomas ise Hardy ile Gordon-Levitt arasında yapılan şakalaşmaların bazı komedi unsurları içerdiğini ekliyor: “Filmde Eames ile Arthur arasında eğlenceli bir dinamik mevcut. Belli ki aralarında hikayemizin başlamasından çok önceye giden bir rekabet var; fakat, aynı zamanda asla itiraf etmeseler de birbirlerine gönülsüz bir hayranlık besliyorlar. Soygun ilerlerken izlemesi oldukça komik bir ikili oluşturuyorlar”.

MAL – GÖLGE
Marion Cotillard’ın canlandırdığı Mal karakteri Cobb’ın hayatının aşkı. “Mal tarifi zor bir karakter çünkü pek çok şeyin bir karışımı” diyor aktris esrarengiz bir tavırla ve ekliyor: “Fakat belki tarif etmeniz gerekmeyen şeylerden biridir çünkü farklı insanlar farklı şekilde yorumlayabilirler”.


Nolan ise şunları söylüyor: “Mal femme fatale’in (vamp kadın) ta kendisi. Marion, performansına istisnai bir akılda kalıcılık özelliği kazandırdı. Sadece gözleriyle ve duygusal açıklığıyla yapabildikleri oldukça güzeldi. O ve Leo birlikte inanılmaz dokunaklı bir çift portresi çizdiler. Bence ‘Başlangıç/Inception’ın içindeki tüm o aksiyon, büyük ölçüde, bir aşk hikayesine dayanıyor; ve bu iki oyuncu bundaki gerçeği kayda değer bir şekilde ortaya çıkardılar”.

“Leo çok yetenekli bir aktör. Çalışmalarının her zaman büyük hayranı olmuşumdur. Dolayısıyla, onunla çalışmak inanılmazdı” diyor Cotillard ve ekliyor: “Kendini bütünüyle işine veriyor ve sınırsız bir yoğunluğa sahip. Bunu gözlerinde görebiliyorsunuz. Onunla bir sahneyi paylaştığınızda, yaptığı her şeye güvenebilirsiniz çünkü o son derece sahici”.

DiCaprio da rol arkadaşına övgüler yağdırıyor: “Marion’la birlikte kamera karşısına geçmek muhteşemdi. Aynı anda hem güçlü hem kırılgan, hem umutlu hem de yürek dağlayıcı olabiliyor. Bu özelliği karakterinin tüm çelişkileri için mükemmeldi”.

SAITO – TURİST
Ken Watanabe, zengin ve güçlü işadamı Saito’yu canlandırıyor. Saito paradan daha değerli bir karşılık ödeme vaadiyle Cobb’a çok özel bir iş verir. Özetle, eğer Cobb, Saito’ya istediği şeyi verirse, Saito, Cobb’ı evine gönderecektir. Tek bir şartı vardır: Saito iş sırasında Cobb’ın ekibine eşlik ederek parasının karşılığını aldığını görmek istemektedir. Thomas bu konuda, “Ona ‘turist’ diyoruz çünkü bir uzmanlığa sahip değil; gruba dahil olmak için maddi gücünü kullanıyor” diyor.


Watanabe’nin gözlemi ise şöyle: “İlk başta, bu sadece bir iş ilişkisi, fakat hikaye ilerledikçe Saito ve Cobb birbirlerine karşı anlayış ve saygı beslemeye başlıyorlar. Birbirlerine ihtiyaçları var”.

Nolan, Saito rolünü Watanabe’yi düşünerek yazdığını belirtiyor: “Rolü özellikle Ken için yazdım çünkü onunla tekrar çalışmak istedim. ‘Batman Begins’de onu yönetmekten büyük keyif almıştım. Ancak rolü daha küçüktü ve beraber fazla vakit geçiremedik. Bu kez daha büyük bir rolü olmasını temin ettim. Ken olağanüstü karizmatik bir aktör, gerçek bir sinema yıldızı. Her sahneden en fazlasını çıkarmayı bilen dört dörtlük bir oyuncu. Onun çalışmasını izlemek başlı başına bir zevk”.

ROBERT FISCHER – HEDEF
Saito’nun iş teklifinin hedefi Robert Fischer’dır. Ölüm döşeğindeki babasının milyarlarca dolarlık imparatorluğunun başına geçmek üzere olan Fischer’ı Cillian Murphy canlandırdı. Aktör, “Muazzam servetine rağmen, Robert her türlü güvensizliği yaşıyor. Bunun nedenini tahmin etmek güç değil: Tüm hayatını olağanüstü güçlü bir kişinin gölgesinde geçirmiş. Babasıyla çok gergin bir ilişkisinin olması da ona pek yardımcı olmuyor. Kısacası, karşınızda dünya kadar servete konmak üzere olan, belki de en çok istediği tek bir şey haricinde hiçbir eksiği olmayan biri var. Onun yegane isteği babasıyla düzgün bir ilişki” diyor.
Thomas’ın yorumu ise şöyle: “Cillian’la tekrar çalıştığımız için çok mutluyuz. Müthiş bir aktör. Bu role çok şey kattı. Bence Robert Fischer karakteri özellikle ilginç çünkü bir soygun filminde hedef her zaman bu kadar komplike değildir. Fakat Robert bu hikayenin duygusal boyutunun çok geniş bir bölümünü kaplıyor. Bunu Cillian’ın performansında büyük ölçüde görmek mümkün”.

YUSUF – KİMYAGER
Cobb’ın operasyonunu yürüten kilit öğelerden biri birden çok kişinin farklı rüya durumlarını paylaşmasını sağlayan bir ilacın kullanımıdır. Dileep Rao, canlandırdığı Yusuf adındaki kimyageri şöyle tanımlıyor: “Bu işi kimsenin denetimi, kayıtları ya da onayı olmadan yapmak isteyen, Cobb gibi insanlara kaynak sağlayan öncü bir eczacı. Yusuf’un Cobb’a yardım edişi belli ki maddi beklentilerden kaynaklanıyor. Ama bir yandan da için için duyduğu merakla hareket ediyor. O kadar uzun zamandır bu malzemeyle deneyler yapıyor ki şimdi nasıl bir şey olduğunu görmek istiyor”.
“Kimyager rolü özellikle zordu çünkü onun bir tür uyuşturucu taciri gibi görünmesini istemiyorduk. Kesinlikle öyle biri değil” diyor ortak yapımcı Jordan Goldberg ve ekliyor: “O, rüya paylaşımı sanatına ve bunun daha önce hiç olmadığı şekillerde işe yaramasını sağlamaya kendini adamış biri. Yusuf’un komik, ilginç ve elbette akıllı biri olmasına ihtiyacımız vardı. Dileep tüm bunlara sahip”.

EAMES
Biraz daha büyük rüyalar görmekten
korkmamalısın, canım.

Nolan, kamera arkasında, Cobb ve ekibinin çalışmasından pek de uzak olmadığını söylediği, “Başlangıç/Inception” için vizyonunu hayata geçirme sürecinde bir grup sanatçı ve sanatkarı bir araya getirdi. “Filmdeki karakterlerin bir kişi için koca bir dünya yaratma şekli ile sinemacıların izleyici için bir gerçeklik kurma şekli arasında kesin benzerlikler var” diyor yönetmen ve ekliyor: “Dolayısıyla, nasıl ki Cobb karakteri olağanüstü insanlardan bir ekip kuruyorsa, ben de aynısını kamera arkasında yapmak istedim”.


“Başlangıç/Inception”ın yapımı Nolan’ı daha önce birlikte çalıştığı çeşitli isimlerle tekrar bir araya getirdi. Bunlar arasında görüntü yönetmeni Wally Pfister, kurgu ustası Lee Smith, özel efektler amiri Chris Corbould, görsel efektler amiri Paul Franklin ve dublör koordinatörü Tom Struthers bulunuyordu. Nolan yapım tasarımcısı Guy Hendrix Dyas ve kostüm tasarımcısı Jeffrey Kurland’le ise ilk kez birlikte çalıştı.

Filmde daha çok illüzyonu andıran bazı sekanslar olmasına rağmen, ki bu Nolan’ın alameti farikalarından biridir, yönetmen tüm ekibinden BYG’leri asgaride tutup, mümkün olan her şeyde gerçek çekim kullanmalarını istedi. “Benim için kamerayla olabildiğince çok şey yapmak her zaman son derece önemlidir. Ancak bundan sonra, gerektiği takdirde, bilgisayar grafikleri, zaten fiziksel olarak başarmış olduğunuz çekimleri geliştirmek ya da pekiştirmek için çok yararlıdır. Hikaye farklı rüya durumlarını ele alıyorsa da, her düzeyde, dünyanın somut gibi hissedilmesi son derece önemli çünkü rüyadayken onu gerçek olarak kabul ediyoruz. Dolayısıyla, ister bir dağ yamacında kayaklı bir kovalamaca olsun, ister su altında ya da sıfır yer çekimli bir ortamda, çekimlerde mümkün olan mutlak sınıra ulaşmak istedim” diyor yönetmen.

Bu, elbette, görsel efektler departmanının yapım için elzem olmadığı anlamına gelmiyor. Nolan bunu doğruluyor: “Chris Corbould ve özel efektler ekibinin Los Angeles’ta yolun ortasında giden bir tren yaratmanın bir yolunu bulacaklarından emindim, ama Paris’te bir caddenin bükülüp kendi üstüne katlanması Paul Franklin’in ekibi olmadan yapılamayacak bir şeydi”.

“Ekibimin onlara ne düşündüğümü ilk söylediğimde hafifçe panik yaşamalarını izlemek hoşuma gidiyor” diyor Nolan gülerek ve ekliyor: “Ama farklı departmanların iş bölümü yapıp sonra bunu hayata geçirmek için yaratıcı yaklaşımlar getirişlerini izlemek de çok şaşırtıcı. ‘Başlangıç/Inception’ın her aşamasında, herkes olağanüstü bir başarı sergiledi”.
DOM COBB
İnsan zihninden çıkan tek bir fikir
şehirler inşa edebilir. Bir fikir dünyayı
değiştirebilir ve tüm kuralları tekrar yazabilir.


TOKYO
İlk çekimler, Saito’nun Cobb ve Arthur’a sıradışı iş teklifini yaparak hikayeyi başlattığı Tokyo’da gerçekleştirildi. Bir gökdelenin helikopter pistinde açılan sahneden Saito’nun helikopterinden hava çekimlerine geçiş yapıldı. Bu, oldukça sade bir çekim gibi görünse de, Brigham’a göre, “Aslında bir şekilde komplikeydi çünkü Tokyo’da helikopterlerin nereye ve ne kadar yüksekten uçabileceğine dair katı kurallar mevcut. Ama yerel yetkililerin bizimle çok işbirliği yapmaları işimizi kolaylaştırdı. Müthiştiler”.


“Chris uzun zamandır Tokyo’da çekim yapmak istiyordu; dolayısıyla, bu fırsat için minnet duyduk” diyor Thomas ve ekliyor: “Bu şehri seviyoruz; çok büyük ve canlı bir yer. Chris bunu filme yansıtmayı gerçekten istedi”.

İNGİLTERE
Yapım daha sonra Nolan’ın en sevdiği operasyon üslerinden birine taşındı: Londra’nın kuzeyindeki, uçak hangarından platoya dönüştürülmüş olan Cardington’a. Devasa boyutlardaki bu platoya, herkesin yukarı, aşağı, sağ, sol algısını sınayacak, çok büyük ve aynı zamanda karmaşık setler kurulabiliyor.
En karmaşık setlerden biri 360 derece dönebilen ve böylece sıfır yer çekimi etkisi yaratan uzun otel koridoru setiydi. Koridorun tasarımı ve inşası için yapım tasarımcısı Guy Hendrix Dyas ile özel efektler amiri Chris Corbould ve görüntü yönetmeni Wally Pfister’ın beraberce çalışmaları gerekti.


Yapımcılar ilk başta koridorun 12 metre uzunluğunda olmasını öngörmüşlerdi ama aksiyon planı genişledikçe koridorun uzunluğu da 30 metreyi buldu. Koridor, duvarlarının dışına eşit aralıklarla yerleştirilmiş, iki elektrikli dev motordan güç alan, sekiz adet eşmerkezli devasa çembere asıldı. “Daha önce de kendi etrafında dönen setler inşa ettim” diyor Corbould ve ekliyor: Ama hiçbiri bu kadar büyük ve hızlı değildi”. Set kullanılmaya hazır hâle geldiğinde, bir dakikadaki devir sayısı sekize kadar çıkabiliyordu.

Corbould döner sette kameraların nereye yerleştirileceğini belirlemek için de Pfister’la yakın işbirliği yaptı. “Ben elde taşınan kameraları tercih ediyorum, fakat anlaşıldı ki set merdane gibi dönerken kamerayı tutmam mümkün değilmiş” diyen Pfister, şöyle devam ediyor: “Bu yüzden, Chris Corbould ve benim departmanımda çalışan Bob Hall zeminin altındaki bir rayda ilerleyebilen bir plakaya uzaktan kumandalı bir kamera yerleştirmenin yolunu buldular”.
Koridorun tüm eni ve boyu çoğu zaman kameranın çekim açısı içinde olacağından dolayı, Pfister’ın geleneksel, tavandan sarkan sinema ışıklandırması kullanması mümkün değildi. Bunun yerine, kendi ifadesiyle, “Karartıcıların üzerinde aplikler ve asma lambalar kullanabileceğimiz pratik bir ışık şeması oluşturduk ki bu şema bana büyük esneklik sağladı”.

Koridorun haricinde, bir de kendine özgü zorlukları olan döner otel odası seti bulunuyordu. Corbould bu konuda, “Oda seti uzunluk olarak daha kısaydı, ama sadece iki halka kullanıldığı için, halka başına düşen ağırlık daha fazlaydı” diyor.
Dyas ve ekibinin otel setlerinin içlerini tasarlarken akıllarında tutmaları gereken şey her alanda oyuncuların ve dublörlerin çalışacak olmasıydı. “Eğer sette insanları oraya buraya savuracaksak, dekorasyon malzemelerinin yumuşak olması gerektiği çok açıktı” diyen Dyas, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Neyse ki, duvarlarını deri ve kumaşla kaplayan çağdaş oteller var. Biz bu yumuşak dokumaların altını koruyucu yastıklarla doldurduk. Ayrıca, kapı kolu ve lamba armatürleri gibi nesneleri darbe aldıkları anda kırılacak şekilde hazırladık ki kimse yaralanmasın”.

Çok büyük bir aksiyon sahnesi için, baş dönmesine neden olan bir set hakkında uzun uzun değerlendirme yapan Joseph Gordon-Levitt ve dublör ekibi üyeleri için bu iyi haberdi. Gordon-Levitt bu sahnelerin çekiminden önce dublör koordinatörü Tom Struthers ve ekibiyle birlikte yapılacak aksiyon için haftalarca eğitim ve prova yaptı. Struthers bu konuda şunları söylüyor: “Normalde, bu tür bir iş için dublör kullanmamız gerekirdi çünkü set bu şekilde dönerken sizi bir çamaşır makinesinin içindeymişsiniz gibi savurabilir ve yön mevhumunuzu kaybedebilirsiniz. Ama Joe güçlü ve esnekti. Onunla antrenmanlarda vücudun üst kısmı ve karın kasları üzerinde çalıştık. Gerçekten çok yoğun çalıştı ve olağanüstü sonuçlar aldı”.
PARİS
İngiltere’den ayrılan yapım ekibi Fransa’ya geçti. Burada çekilen sahnelerden biri, bir Paris bistrosunda Cobb ile Ariadne arasında geçen çok önemli bir konuşmayı da içeriyordu. Aslında küçük bir fırın olan mekan, Dyas ve sanat departmanı tarafından ilginç bir kaldırım kafesine dönüştürüldü. Sahnenin bir yerinde tüm bölge havaya uçuyor. Patlamayı çekmek için Corbould, Pfister ve Paul Franklin omuz omuza çalıştılar.

Tek bir engel vardı: Paris’teki yerel yetkililer gerçek patlayıcı kullanımına, ne kadar kontrollü olursa olsun, izin vermiyorlardı. Bunun üzerine, Corbould’nun departmanı yüksek basınçlı nitrojen kullanarak önce çevredeki dükkan ve büfeleri ve son olarak da kafeyi havaya uçuran bir dizi patlama etkisi yaratmayı başardılar.

Corbould bu konuda şunları söylüyor: “Leo ile Ellen’ın patlamaların ortasında olacağını biliyorduk. Dolayısıyla, her şeyi çok hafif malzemeden hazırladık. Yine de, haftalarca içimiz yüzde yüz rahat edene dek test yaptık. Ve sahneyi çektiğimiz gün, o ikisi sanki kendi güvenli alanlarında gibiydiler; masadaki kağıt bardak bile yerinden oynamadı. Harika bir çekimdi”.

İstedikleri görüntüyü alacaklarından emin olmak için, Pfister’ın ekibi sekansı farklı açılardan çekecek altı ayrı kamera kullandı. Ayrıca, çekimi en yüksek kare hızıyla yaptılar. Bunun nedeninin görüntü yönetmeni şöyle açıklıyor: “Chris Nolan açık hava ışıklandırmasını da düşünerek, patlamaları elimizden gelen en ağır çekimle kaydetmemizi istedi; yaklaşık saniyede 1.000 kareyle çekim yaptık, yani normalde saniyede 24 kare olan hızımızın 40 katından fazlaydı. Genelde, Chris ağır çekime hiç meraklı değildir ama bu filmde ağır çekim gerektiren sahneler vardı”.

Süper ağır çekim, patlamayla parçalanan nesneleri bir an için havada asılıymış gibi gösterdi. Franklin’in görsel efektler departmanı daha sonra sekansı güçlendirdiler. “Uzun uğraşlar sonunda, sahneyi daha fazla yıkım ve havada uçuşan enkaz parçalarıyla pekiştirdik; özellikle de Paris mekanındaki sahnede ve çevresinde yer alan insanlar için orayı fazla tehlikeli kılacak, taş, cam gibi parçalar ekledik” diyor Franklin.
TANCA
“Başlangıç/Inception”ın oyuncu kadrosu ve yapım ekibi için açık farkla en egzotik ortam Fas’taki (filmde Mombossa’nın yerine geçen) Tanca şehriydi. Cobb buraya sektörün en iyi taklitçisi Eames’i bulmak için gelir ve Eames, Cobb’ı Yusuf adındaki öncü kimyagerle tanıştırır.

“Başlangıç/Inception”ın oyuncu kadrosu ve yapım ekibi Tanca’ya Ağustos başında geldiler ve onları karşılayan ilk şey nefes aldırmayan yaz sıcağıydı. Buna rağmen, Chris Brigham’a göre, “Fas müthişti çünkü orada bir çok büyük film çekilmiş olduğu için yetenekli set ekipleri bulunuyordu. Büyük yapımlar konusunda deneyimli ve etraflarında film çekilirken insanların rahat oldukları mekanlarda kayıt yapmak büyük bir avantaj”.

“Fas görsel açıdan çok ilham verici” diyor Pfister ve ekliyor: “Mimari tamamen farklı; harika sokaklar ve geçitler bize üzerinde oynanacak enfes bir tuval sundu. Gerçekten de gözler için tam bir ziyafetti”.

Nolan görüntü yönetmeninin içgüdülerine güvenmek için nedeni olduğunu belirtiyor: “Wally’yle çeşitli filmlerde birlikte çalıştım. Olağanüstü bir göze sahip. Ayrıca, her zaman hikayenin gereklerine göre hareket eder, sadece filmin görüntüsüne odaklanmaz. Bu da onu, izleyicileri filmin dünyasına daha çok dahil etmek için bir kareden diğerine nasıl ilerleneceğini belirlerken, yaratıcı anlamda müthiş bir müttefik yapıyor”.

Nefes kesen yayan bir kovalamaca Tanca’nın tarihi Büyük Sokak Pazarının daracık yolları ve ara sokaklarında çekildi. Jordan Goldberg o sahne için şunları söylüyor: “Cobb kendisini yakalamaya hatta belki öldürmeye çalışan insanlardan kaçmaya uğraşıyor. O gün sıcaklık muhtemelen 38 derece falandı. Art arda yapılan çekimler sırasında Leo tüm gücüyle koşuyordu. Kendini çekimlere yüzde yüz verdi ve sahnelerin inanılmaz gerçekçi olmasını sağladı”.

Pfister, kovalamacayı görüntülemek için, Nolan’la birlikte, “gerilla tarzı bir sinemacılık” yaklaşımı benimsediklerini söylüyor ve ekliyor: “Chris de ben de bu çekim tarzını seviyoruz. Bazı sahneler bu tarza daha uygun oluyor; kovalamaca sahnesi kesinlikle böyle bir sahneydi.

Fas’ta çekilen diğer sahneler arasında, Tanca’nın ana pazarının ortasında ayaklanma çıkan sahne de bulunuyordu. Pazarın üç bölümü için planlanan isyanda dublörler, Chris Corbould’un efektler birimi ve çok sayıda yerel figüran yer aldı. “Görünürdeki hemen hemen her şeyi yerle bir ettiler, ama her şey güvenlik çerçevesi içinde yapıldı ve mükemmel göründü” diyor Struthers.

LOS ANGELES
“Başlangıç/Inception”ın çekimleri, Atlantik’in diğer tarafında, Los Angeles bölgesinde devam etti. Burada bazı setler Warner Bros. platolarına kuruldu. Saito’nun Japon tarzı şatosu da bu setlerden biriydi. Belki de setlerin en çarpıcısı altın renginin hakim olduğu, duvarlarında desenler tavanda ise düzinelerce lamba bulunan muhteşem yemek odasıydı. Guy Hendrix Dyas bu konuda şunları söylüyor: “Yemek odasının duvarları 1603 civarında inşa edilmiş Nijō Şatosu’ndan ilham alınarak çamlar ve şahinler temasına dayandırıldı. Fakat setlerin herhangi bir tarihi taklit olması hedeflenmedi; başka Japon mimarisi örneklerine de, Batı mimarisi örneklerine de yer verildi. Setler belirli bir şeye odaklanmadan, genel bir Japon kültürü havası verecek farklı tarzların bir bileşimiydi”.

Japon kültüründen etkilenen bir diğer tasarım öğesi de Jeffrey Kurland’ın Saito için hazırladığı smokindi. Ken Watanabe, “Jeffrey smokinde Japon kimonosu hissi uyandırmak istedi. Bunun için, Doğu ile Batı modasını çok ilginç bir biçimde birleştirdi. Benim için hazırladığı tüm kostümlerin çok güzel bir kesimi vardı” diyor.

Thomas ise şunu ekliyor: “Jeffrey Kurland bu filmin kostümlerinde harika bir iş çıkardı. Hiçbir şey herhangi bir mağazadan alınmadı; Arthur’ın muhafazakar, özel yapım kostümleri ve ayakkabılarından, Eames’in parıltılı kıyafetlerine kadar, her parça onu giyen karakterin bir uzantısı olarak tasarlandı. Jeffrey’nin Mal için hazırladığı giysileri, örneğin onu ilk gördüğümüzde üzerinde olan dökümlü, muhteşem elbiseyi özellikle beğendim. Mal filmin vamp kadını ve gardırobu da bunu yansıtıyor”.

Japon şatosu setlerinde, ayrıca, iki kademeli, tavanı kirişli büyük oda, geniş manzara pencereleri ve sahanlıklara bakan sağlam, ahşap merdiven bulunuyordu.

Corbould, “Güzel bir setti. Biliyor musunuz, yapım tasarımcıları için genelde üzülürüm çünkü muhteşem setler hazırlarlar ve bu setlerin onda dokuzunu sonradan yıkmamız gerekir” diyor gülerek.

“Bu bizim aramızda süregiden bir şakaydı” diyen Dyas ise sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ekibim bu güzel setleri titizlikle hazırlamak için çok uğraşıyorlar ve sonra Chris gelip her şeyi havaya uçuruyor. Bunu bize Calgary de yine yaptı…ama o kadar güzel yapıyor ki nasıl şikayet edeyim?”
CALGARY
Kanada’daki Calgary’ye geçen yapım ekibi ana çekimlerin son ayağını Banff yakınlarında bir dağda gerçekleştirdi. Filmin mekan sorumlusu, Fortress Mountain (Kale Dağı) adında kapatılmış bir kayak tesisi bulmuştu. Ulaşılabilir bir noktada olmasına rağmen halka açık olmaması orayı film için ideal bir mekan hâline getiriyordu.

Çevredeki heybetli dağlar, sundukları manzarayla nefes kesiyorlardı… hem de birden çok şekilde. “Mekan taraması sırasında, kar aracıyla etrafta gezinirken havadaki oksijen gitgide azaldı. Öyle bir noktaya geldik ki rehberimiz, ‘Daha yukarıdaki tepelere çıkabilmek için deneyimli kayakçı ya da dağcı olmalısınız’ dedi. Bilmiyordu ama bu, ateşe körükle gitmek gibiydi” diyor Dyas gülerek ve bunu şöyle açıklıyor: “Daha bu kelimeler ağzından çıkarken, ‘Ah hayır. Neden bunu söyledin ki?’ diye düşündüm. Bir saniye bile geçmeden, Chris, ‘Pekala! Bir sonraki tepeye gidiyoruz!’ dedi. Çok komikti. Fortress Mountain’ın güvenliğinin izin verdiği çerçevede çıkabildiğimiz kadar yukarı çıktık. Chris için bu önemliydi çünkü o muhteşem doğa manzarasını kullanmak istedi”.
Fortress Mountain’daki çekimlerin başlamasından birkaç ay önce, yapım ekibi oraya gerçek bir kalenin azametli görüntüsüne sahip, birkaç katlı, sade bir yapı inşa etti. Dondurucu soğuk ekibin işlerini bir hayli zorlaştırdı çünkü, “boya tenekeden çıkar çıkmaz donuyordu. Yapım ekibindekiler boyayabilecekleri kadar bir alanı ısıtmalarına yardımcı olacak, bir tür gezgin sundurma inşa ettiler. Duvar boyunca bu sundurmayı da beraberlerinde taşıyarak işlerini tamamladılar” diyor Dyas.

Mekanın getirdiği kısıtlamalardan ötürü, geleneksel inşaat taşıtlarını kullanmak da imkansızdı. Ağır makinelere ulaşma imkanı olmayan çekim ekibi tüm yapıyı neredeyse tamamen elle inşa etti. Üstelik, dış görünümünün aksine, kalenin yapımında kesinlikle beton kullanılmadı. Bunun yerine, yapıda, çevreye kalıcı bir etkisi olmaması için, işlem görmemiş ladin kerestesi kullanıldı.

Set inşa edildikten sonra, eksik tek bir şey kalmıştı. Thomas bunun ne olduğunu şöyle açıklıyor: “Muazzam bir kar sekansı çekmek üzere Kanada’ya gitmemizden bir hafta kadar önce, dağda hâlâ kar yoktu. Chris yeterli kar olmaması durumunda ne yapabileceğimiz konusunda yedek planlar yapıyordu, ama hiçbir şey gerçek kar kadar güzel olmayacaktı. Sonra, oraya varmamızdan iki gün önce, kar yağmaya başladı. Dolayısıyla kendimizi çok şanslı hissettik. Ama ne dilediğinize dikkat etmeniz lazım; o andan sonra kar bir daha durmadı”.
Bölgede karın yanı sıra kuvvetli rüzgar da olduğu için kimi zaman beyaz körlük (sıfır görüş) yaşanıyordu. Yine de, yapımcılar hüküm süren hava durumunu kendi avantajlarına kullandılar. Pfister bu konuda, “Ters şartlar olduğunda yapılacak tek şey ona kucak açmaktır. Biz bu şartları görüntülerin bir parçası yaptık” diyor.
COBB
Rüyalar biz onların içindeyken gerçekmiş
gibi hissettirirler.
Ancak uyandığımızda bir şeylerin
tuhaf olduğunu fark ederiz.

Calgary’nin soğuğundan sonra, yapımcılar Los Angeles’ın sıcak iklimini mutlulukla karşıladılar. Nolan burada uzun süredir birlikte çalıştığı kurgu uzmanı Lee Smith’le bir araya geldi.


Smith, “Chris kurgu sürecinden keyif alıyor ve ne istediğini çok net bir şekilde biliyor. Çekimler ne kadar uzun olursa olsun, filme aldığı her şeyi hatırlama konusunda da çok güçlü bir hafızası var. Hatırladıkları karşısında her zaman hayrete düşüyorum” diyor.

Nolan ise şunu söylüyor: “Kurgu odasında Lee’yle çalışmayı seviyorum. O bir mükemmeliyetçi. Filmi bir araya getirirken çok ince ayrıntılar bile onu heyecanlandırıyor. Ayrıca, son derece hızlı. Bu da benim için büyük bir avantaj. Lee bir sekansa bakıp izleyiciyi neyin mutlu edeceğini derhal belirleyebilme konusunda doğuştan yetenekli”.

“‘Başlangıç/Inception’ gibi bir filmde bol miktarda ham kayıt olur. Neyin işe yarayacağı konusunda içgüdülerime güvenmek zorundayım” diyor Smith ve ekliyor: “İlk içgüdüm genellikle üzerinde anlaştığımız şey olur. Ne kadar az analiz edersek, hikayenin özünü yakalamak için o kadar çok şansımız olduğuna inanıyorum”.

Nolan’la üçüncü kez bir araya gelen besteci Hans Zimmer ise “Başlangıç/Inception”ın özünü yakalamak için müziği kullandı. Besteci şunu vurguluyor: “Ben her zaman hikayenin duygusal dünyasına odaklanırım çünkü, her şey söylendikten ve muhteşem görsellikler sunulduktan sonra bile, filmin gücünü oluşturan en önemli unsurlardan birinin bu duygusal dünya olduğuna inanırım”.

Nolan ise şunu söylüyor: “Her zaman, Hans’ın filmden ilham almasını isterim. Fakat senaryodaki fikirleri yorumlarken hayalgücünün onu nereye götürdüğünü duymak da hoşuma gider. Buna dayanarak, film ile müzik arasında ilginç uyumlar bulmayı başarıyoruz”.

“Başlangıç/Inception”ta yer verilen bir diğer müthiş sanatçı da, Zimmer’in deyişiyle, “sesi müziğin ötesine geçen” şarkıcı Edith Piaf’tı. “Chris’in senaryoya Edith Piaf’ı koymasına bayıldım çünkü onun sesinde zamana meydan okuyan bir romantizm var” diyor Zimmer.

Nolan da bu konuda şunu söylüyor: “İlk günlerde vermem gereken kararlardan biri, Edith Piaf şarkısını nasıl kullanacağımızdı. Hikayedeki yeri gereği, ses departmanı tarafından mı yoksa Hans tarafından mı ele alınmalıydı? Görevi Hans’a vermeyi seçtim çünkü belli bir noktada şarkının filmin müziğiyle birleşmesi gerekiyordu. Hans müzikleri ve sesleri birleştirme, enstrümanlar, sintisayzırlar (ses birleştiriciler), sesler ve ses efektleri arasındaki dengeyi kurma konusunda bir dahidir. Çok heyecan verici bir süreçti”.

Zimmer’ın yorumu ise şöyle: “Amaç filmin ses dünyasının bir bütün olmasını sağlamaktır. Enstrümanların ses efektlerine, ses efektlerinin de müziğe karışması gerekir”.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder