29 Temmuz 2010 Perşembe

AFM Sinemaları duyurular

AFM Sinemaları

AFM Sinemaları

AFM Sinemaları
cevap basit :))))

Warner Bros. Pictures ve AFM Sinemaları sizlere " Başlangıç" filminin hediyelerini kazanma fırsatı sunuyor.

Aşağıdaki soruya doğru cevap veren ve üyelik bilgileri tam olanlar* arasında yapılacak çekilişte üyelerimiz "Başlangıç" filminin hediyelerini kazanacaktır.


"Başlangıç" filminin yönetmeni kimdir?

a) Phillip Noyce
b) Christopher Nolan
c) Tim Burton


http://www.baslangicfilm.com


Kazananlar 5 Ağustos
2010 tarihli AFM e-bülten'de duyurulacaktır.
* Bilgileri eksik olan üyelerimiz, çekilişe dahil edilmeyecektir.

Geçen haftanın doğru yanıtı: Ellen Page

* Zühre Sezginer - AFM Carrefour Maltepe
* Yonca Selin Şık - AFM Forum İstanbul
* Eren Gençtürk - AFM Migros Eskişehir

Kazananlar hediyelerini 5 Ağustos 2010 tarihinden itibaren belirtilen AFM Sinemalarından teslim alabilirler.
Hediyelerin son teslim tarihi 5 Eylül
2010'dur.

28 Temmuz 2010 Çarşamba

Huma Kuşunun gölgesi

Huma Kuşunun gölgesi

http://www.youtube.com/watch?v=WhM2dlvjvw8







Yigit_Sakmar'ın_Videoları_
_Badempay_v2

Birzamanlarkralidikmısıraşimdikaldıkçorapilenasıra.

zülf-i siyâhı sâye-i perr-i hümâ imiş
iklim-i hüsne anın içün pâdişâ imiş

bir secde ile kıldı ruh-i âftâbı zer
hak-i cenâb-ı dost aceb kîmyâ imiş

âvâzeyi bu âleme dâvûd gibi sal
bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş

görmez cihânı gözlerimiz yârı görmese
mir'ât-ı hüsni var ise âlem-nümâ imiş

zülfün esîri bâkî-i bîçâre dostum
bir mübtelâ-yı bend-i kemend-i belâ imiş


huma kusunun golgesi

baki'nin baki kalan bu kubbede bir hos sada imis olarak bilinen gazeli.

zülf-i siyahı saye-i perr-i hüma imiş
iklim-i hüsne anun içiün padişa imiş

meğer o sevgilinin kara zülüfleri, hüma kuşunun kanadının talih bağışlayan gölgesi imiş. zaten bu yüzden de güzellik ülkesinin sultanı o imiş.

bir secde ile kıldı ruh-i aftabı zer
hak-i cenab-ı dost aceb kimya imiş

sevgilinin avlusunun toprağı nasıl bir kimya imiş ki, güneş oraya bir secde etmekle hemen yanağı kıpkızıl bir altına dönüşüvermiş.

avazayi bu aleme davud gibi sal
baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş

avazen bu alemde davut gibi çınlasın. çünkü bu gök kubbede baki kalan ancak hoş bir seda imiş.

görmez cihanı gözlerimiz yarı görmese
mir'at-ı hüsni var ise alem-nüma imiş

sevgiliyi görmediğimiz vakit cihan gözümüze görünmezolur. eğer ayine-i alem-nüma diye bir şey var ise, zannımızca o sevgilinin güzelliğinin aynasından ibaret imiş.

zülfün esiri baki-i biçare dostum
bir mübtela-yı bend-i kemendi bela imiş

sevdiceğim! zülfüne bağıyla esir olan şu biçare baki, bu haliyle meğer bir bela kemendinin yani senin zülfünün bağına tutulup kalmış da ondan kendini alamıyor.

27 Temmuz 2010 Salı

ÖN GÖSTERİM: SALT - AJAN | sinema.com - Sinema, Sinemalar, Filmler ve Beyazperde'ye Dair Her Şey

ÖN GÖSTERİM: SALT - AJAN

ÖN GÖSTERİM: SALT - AJAN
27 Temmuz 2010, Salı 17:05
Columbia Pictures ve GençSinema.com size Salt – Ajan filminin ön gösterimine katılma fırsatı sunuyor.
İstanbul’da gerçekleşecek ön gösterimlere çift kişilik davetiye kazanma şansı için acele edin!

Salt - Ajan 06 Ağustos’ta Sinemalarda
www.Salt-Movie.net

© 2010 Columbia TriStar Marketing Group, Inc. All Rights Reserved.

GENCSİNEMA.COM’dan üyelerine ön gösterime katılma şansı
GençSinema.com takipçileri 06 Ağustos’ta vizyona girecek Salt - Ajan filmini AFM İstinyePark, AFM Forum İstanbul ve AFM Pendorya Sinemaları’nda 05 Ağustos’ta düzenlenecek ön gösterimlerle vizyona girmeden önce izliyor.

ÖN GÖSTERİME NASIL KATILABİLİRSİNİZ?
Ön gösterime katılma şansını yakalamak için yapmanız gereken tek şey sinema salonu tercihinizi bize göndermeniz!


UYARILAR
• Özel gösterim ücretsizdir. GençSinema.com kullanıcıları özel gösterim için başvuruda bulunabilirler.
• AFM İstinyePark Sinemaları için başvuruda bulunan ilk 110 kişi, AFM Forum İstanbul Sinemaları için ilk 100 kişi ve AFM Pendorya Sinemaları için ilk 75 kişi, çift kişilik sinema bileti kazanacaktır.
• Son başvuru tarihi, 03 Ağustos Salı günüdür.
• Davetiye kazananlara e-mail yoluyla bilgilendirme yapılacaktır.
• Kazananların listesi, 04 Ağustos Çarşamba günü www.GencSinema.com’dan açıklanacaktır.
• Özel gösterime katılma hakkı kazananlar, kimlikleriyle birlikte özel gösterime gelerek filmi izleyebilirler.
• Sinemada yaşanacak herhangi bir problem halinde, ilgili sinemanın müdürünün kararı nihaidir.
• Film orijinal dilinde ve Türkçe altyazılı olarak gösterilecektir.



Yarışma başvuruları 28 Temmuz 2010, Çarşamba 13:30 tarihinde başlayacaktır.

2010-2011 Sezonunda Dizilerin Başlangıç Tarihleri

2010-2011 Sezonunda Dizilerin Başlangıç Tarihleri | 22dakika.org

CBS'in de sonbahar programını açıklamasıyla birlikte, 2010-2011 sezonu takvimimizde sonbaharda başlayacak diziler son halini aldı.
Tarihler kesinleştikçe sitenin takvim bölümüne girdiğim bu bilgileri takip etmeyi ihmal etmiş gözler için altta kronolojik ve alfabetik birer listesi var. Bakın bakalım, sevdiğiniz dizi 2010-2011 sezonunda, ayın kaçında başlayacakmış.

Her zamanki gibi bu dinamik bir yazıdır. Yeni tarihler geldiğinde güncellenecektir.

Lütfen http://www.22dakika.org/yazi/2010-2011-sezonunda-dizilerin-baslangic burdan takip ediniz güncel hali için.

Temmuz Yenileri | 22dakika.org

Temmuz Yenileri | 22dakika.org

Temmuz Yenileri

\

Gün geçmiyor ki ekranlarımıza yeni bir dizi düşmesin. İşte Temmuz ayında tanıştığımız bazı diziler :
Identity, The Glades, The Silence, The Pillars of The Earth, Sherlock
Buyrun birlikte inceleyelim :

(kronolojik olarak sıralanmışlardır)
Identity
Identity
  • Identity (ITV) - 6 bölüm olarak planlanmış bu ingiliz polisiyesi 5 Temmuz 2010'da başladı.
    21. yy.'ın yeni suç şekli olan kimlik hırsızlığıyla uğraşan bir polis dedektifleri grubunun her bölümde çözdükleri davaları ele alıyor. Oldukça özgün davaları çözen ekibin üyeleri de birbirinden renkli tipler. İşin içinde Türk mafyası bile var diyeyim, gerisini siz tahmin edin. ;)
    Tanıtım filmini şurada izleyebilirsiniz.
    Bu arada, uyarlama hakları da Amerikan kanalı ABC'deymiş. Umarım uyarlamazlar; zira, ingilizler iyi iş çıkartmış.
The Glades
The Glades
  • The Glades (AE Network) - 11 Temmuz 2010'da başladı. İlk sezonu 13 bölümden oluşacak.
    Bu da Amerikalılardan yeni bir polisiye. Şikago'lu bir cinayet masası dedektifinin, -patronunun karısıyla yatmış olması yüzünden- Güney Florida'ya sürgün olmasından sonra orada biraz da fazla rahat bir tavırla (bildiğimiz, kuralları takmayan, bilmişliği ile itici olan ve bunun bilincinde dedektif tiplemesi) önüne gelen davaları çözmesi üzerine bir dizi.
    Başrolünde Matt Passmore var.
    Tanıtım filmini şurada izleyebilirsiniz.
The Silence
The Silence
  • The Silence (BBC One) - 12-15 Temmuz 2010 tarihleri arasında yayınlanıp sona erdi.
    Gerilim/suç/aile gibi üç farklı türü içeren 4 bölümlük bir ingiliz dizisi.
    Olabilecek en az ispiyonla tarif etmek gerekirse, işitme engelli bir kızın özel bir işitme aleti ile "duyanlar"ın dünyasına adapte olmaya çalışırken başına gelen beklenmedik bir olay (hayır tecavüz değil) nedeniyle hayatının iyice karışması denebilir. Özellikle kızın gözleriyle olayların, durumların aktarıldığı sessiz ya da boğuk sesli sahneler etkileyici.
    Bu arada, başrol oyuncusu gerçekten sağır bir aktris olan Genevieve Barr.
The Pillars of The Earth
The Pillars of The Earth
Sherlock
Sherlock
  • Sherlock (BBC One) - 25 Temmuz 2010'da başlayacak 90'ar dakikalık 3 bölümü olan bir mini dizi.
    21. yy. Londra'sında Sherlock Holmes ve Dr. Watson'ın maceralarını ele alacak olan dizinin yaratıcılarından birinin ünlü yapımcı ve yazar Steven Moffat (coupling, dr. who) olması, yayın hayatına 1-0 önde başlamasına sebep değil midir?
    Bu kadarı yetmediyse şuradaki tanıtım filmine de bakın bakalım. :)

12 dakika daha lost | 22dakika.org

12 dakika daha lost | 22dakika.org

\

Lost ile işimiz daha bitmedi. Yeni DVD setinde dizide izlemediğimiz 12 dakikalık bir bölümün olacağı açıklanmış durumda. Ben ve Hurley ağırlıklı bu bölümün bazı sorulara cevap olacağını bizzat Ben'i canlandıran michael emerson da söylüyor. gerçi lost'ta soru mu biter, birine cevap verse bini gene yanıtsız kalır ama olsun.

Michael Emerson (ben) ve Jorge Garcia (hurley)'nın adada kalışları ve yeni görevleri ile ilgili bir bölüm olacağı açıklanan "The New Man in Charge" isimli bu 12 dakikanın yer aldığı set 24 ağustos'ta çıkıyor.

24 Temmuz 2010 Cumartesi

Bir bilet alana, ikincisi bedava! | Kampanyalar | gnçtrkcll

Bir bilet alana, ikincisi bedava! | Kampanyalar | gnçtrkcll

Bir bilet alana, ikincisi bedava!


gnçtrkcll'nin klasikleşen sinema kampanyası BAŞLADI!
gnçtrkcll'liler hafta içi her gün 19.00 seansına kadar sinemaya* gider,
2 bilet alır, 1'ini öder!
Üstelik anlaşmalı sinemalarda** gnçtrkcll menüsü %50 indirimli!
Yani 1 popcorn ve 2 kola, sadece gnçtrkcll'lilere %50 indirimli!
*Bir bilet alana, ikincisi bedava! kampanyasının geçerli olduğu anlaşmalı sinemalar için tıklayınız
**1 popcorn ve 2 kola %50 indirimli kampanyasının geçerli olduğu anlaşmalı sinemalar için tıklayınız

Anlaşmalı Sinemalar(gnçtrkcll menüsü)

Aşağıdaki sinemalar dışında tüm anlaşmalı salonlarda %50 gnçtrkcll menüsü kampanyası geçerlidir
İndirimli menü uygulamayan sinemalar:
  • Cinebonus
  • Pendik Güney
  • Çorum Metropol Bahar
  • İzmir Ödemiş Cep
  • Manisa Hollywood
  • Manisa Karaköy 2000
  • Manisa Çınar Center
  • Manisa Akm
  • Uşak Park
  • Nişantaşı City Life

Sık Sorulanlar

1.Kampanya tanımı nedir?
“gnçtrkcll’liye 2. bilet bedava!” kampanyasıdır. 31 Aralık 2010 tarihine kadar anlaşmalı sinemalarda hafta içi her gün, 19:00 seansına kadar, gnçtrkcll’lilere özel bir bilet alana bir bilet bedava olacaktır.
2.Kampanya kapsamında başka neler var?
1 popcorn ve 2 Coca Cola/Pepsi kampanya boyunca ‘gnçtrkcll menüsü’ olarak gnçtrckll’lilere özel, aynı içerikli normal menü fiyatının veya menü yoksa toplam fiyatlarının %50 indirimli fiyatıyla verilecektir.
3.Kampanyadan kimler yaralanabilir?
Kampanyadan geçerli kulüp şifresine sahip tüm gnçtrkcll’liler yararlanabilir.
4.Kimlerin geçerli kulüp şifresi var? Güncel şifre bilgimi nasıl öğrenebilirim?
Son 30 günde en az 30TL Avantaj Kart ve üzeri yüklemiş Hazır Kart sahibi gnçtrkcll’liler veya Faturalı Hattı aktif olan gnçtrkcll’liler geçerli kulüp şifresi alabilir. gnçtrkcll’liler SFR2 yazıp 2222’ye göndererek güncel geçerli kulüp şifrelerini öğrenebilirler. Şifre almak için 2222’ye gönderilen her sms 40KRŞ ile ücretlendirilir.
5.Kampanyadan nasıl yararlanılır?
Kampanya döneminde hafta içi her gün, saat 19:00 senasına kadar bir bilet alan gnçtrkcll’liye bir bilet bedava teklifinden yararlanmak için sinema gişelerinde bulunan Mobil POS cihazından gnçtrkcll üyesi cep telefonunun numarasının ve geçerli kulüp şifresinin girilmesi ve POS cihazının verdiği kuponun kullanılması gerekir. Ayrıca; anlaşmalı sinemalarda gnçtrkcll’liler, sinema gişesinden aldıkları gnçtrkcll kuponuyla sinema büfesinden %50 indirimli gnçtrkcll patlamış mısır menüsünü alabilirler.
6.Kampanyadan yararlanmak için kısıtlar var mı?
Bu kampanya anlaşmalı sinema salonlarında hafta içi her gün 19:00 seansına kadar(19:00 seansı hariç) geçerli olup, Bayram Tatilleri, ilk ve orta öğretim sömestre tatil dönemleri kampanyaya dahil değildir.3D, Imax ve festival filmleri kampanya dışındadır. Kampanyaya 30 gün içinde 30TL Avantaj Kart ve üzeri yüklemiş, aktif gnçtrkcll şifresi alan gnçtrkcll’liler katılabilir. gnçtrkcll şifresi SFR2 yazıp 2222’ye sms gönderilerek alınabilir. Kampanyadan yararlanmak için şifre alımı 40KRŞ’tur. gnçtrkcll’liler kampanyadan her gün 1defa aynı hafta içinde en fazla 3 defa yararlanabilir. Her şifre tek kullanımlıktır.
7.Kampanya hangi sinemalarda geçerli?
Kampanyanın geçerli olduğu sinemaların listesine “Anlaşmalı Sinemalar” linkinden ulaşabilirsin.
8.Kampanyadan sadece gnçtrkcll üyeleri mi yararlanabiliyor?
Evet, kampanya sadece gnçtrkcll üyelerine özeldir. Kampanyadan yararlanmak için gnçtrkcll üyesi olmak ve geçerli kulüp şifresine sahip olmak yeterlidir.
9.Bu kampanyaya katılım için özel bir ücretlendirmeniz olacak mı?
Hayır, özel bir ücretlendirme yoktur.
10.Hazır Kart sahibi gnçtrkcll’liler geçerli bir kulüp şifresine sahip olmak veya geçerli kulüp şifrelerini uzatmak için ne yapmalılar?
gnçtrkcll’liler her 30TL Avantaj Kart ve üzeri yüklemelerinde 30 gün geçerli kulüp şifresi almaya hak kazanacaktır. Geçerli kulüp şifresi olmayan üyelerimiz TL yükleyerek geçerli kulüp şifresine sahip olabilirler.
11.SFR2 yazıp 2222’ye gönderdiğimde gelen şifreyi kaç dakika içinde kullanmalıyım?
SFR2 yazıldığında gelen şifrelerin kullanım süresi 420 Dakikadır. 420 Dakika içinde kullanılmayan şifreler geçerliliğini yitirir. Unutma; aynı zamanda her şifre tek kullanımlıktır.
12. Müşteriler nereden detaylı bilgi alabilirler?
www.gnctrkcll.com’dan

Yasal Uyarı

Bu kampanya anlaşmalı sinema salonlarında hafta içi her gün 19:00 seansına kadar(19:00 seansı hariç) geçerli olup, Bayram Tatilleri, ilk ve orta öğretim sömestre tatil dönemleri kampanyaya dahil değildir.3D, Imax ve festival filmleri kampanya dışındadır. Kampanyaya son 30 gün içinde 30TL Avantaj Kart ve üzeri yüklemiş, aktif gnçtrkcll şifresi alan gnçtrkcll’liler katılabilir. gnçtrkcll şifresi SFR2 yazıp 2222’ye sms gönderilerek alınabilir. Kampanyadan yararlanmak için şifre alımı 40KRŞ’dir. gnçtrkcll’liler kampanyadan her gün 1defa aynı hafta içinde en fazla 3 defa yararlanabilir. Her şifre tek kullanımlıktır, kullanılmayan şifreler 420dakika içinde geçerliliğini yitirir. Turkcell kampanya tarih ve şartlarında değişiklik yapma hakkını saklı tutar. www.gnctrkcll.com’da

Bir bilet alana, ikincisi bedava!

mesela bana en yakın sinemada geçerli,
CINEBONUS NAUTILUS ISTANBUL 0216 339 85 85 0216 339 83 83 Nautilus AVM. Acıbadem Kadıköy

Şehir Fırsatı

http://www.sehirfirsati.com/in/.zRb3FK

http://www.sehirfirsati.com/in/.zRb3FK

        ŞehirFırsatı Nasıl Çalışır?

             ŞehirFırsatı.com, sizlere her gün %50 ve daha fazlası indirimlerle  şehrinizde  kaçırmamanız gereken fırsatlar sunar. (Örneğin bir akşam  yemeğini 60 TL yerine 30 TL, bir masaj hizmetini 100 TL yerine 50 TL ya  da bir fitness hizmetini 80 TL yerine 40 TL ödeyerek satın  alabilirsiniz.). Her gün websitesinden duyurulan günün fırsatı sona  ermeden, belirli bir sayıda kişinin o fırsattan yararlanmak istemesi  gerekmektedir. (Örneğin 20 kişi) Eğer minimum katılımcı sayısına  ulaşılırsa fırsat gerçekleşir ve ŞehirFırsatçılarına ŞehirFırsatı  çekleri gönderilir.  Böylelikle tek başınayken yakalayamayacağımız  ŞehirFırsatı’nın sunduğu bu cazip fırsatlardan minimum katılımcı  sayısına ulaşıldığı anda diğer ŞehirFırsatçıları ile birlikte  faydalanabiliriz.

Nasıl çalışır?


    1) Günün fırsatını yakalamak için anasayfada bulunan “Hemen AL”  linkine tıklayın. Eğer minimum katılımcı sayısına ulaşılır ve fırsat  gerçekleşirse ŞehirFırsatı çekine sahip olacaksınız.

    2) Sadece yeterli sayıda kişi fırsatı yakalarsa, bu cazip  fırsatların gerçekleşeceğini unutmayın. Günün fırsatını yakalamak ve bu  cazip tekliften faydalanmak için arkadaşlarınızı, akrabalarınızı,  tandıklarınızı tanımadıklarınızı, kısacası herkesi ŞehirFırsatı’na davet  edin.

    3) Ancak yeterli sayıda kişi fırsattan yararlanmak isterse ödeme  emriniz işleme konulur ve para hesabınızdan çekilir. Eğer gerekli olan  minimum katılımcı sayısına ulaşılamaz ise fırsat geçersiz olur ve bu  durumda hesabınız hiçbir şekilde ücretlendirilmez. ŞehirFırsatı.com  ŞehirFırsatı çeklerinizi ve çek kodunuzu sizlere e-mail ve SMS yolu ile  ulaştıracaktır.

    4) Kaçırdığınız fırsatlar için endişelenmenize hiç gerek yok. Her  gün başka bir fırsatı yakalayabilirsiniz. Bu cazip ve heyecan verici  fırsatlardan anında haberdar olmak için mutlaka bültenimize kayıt olun!
http://www.sehirfirsati.com/in/.zRb3FK

23 Temmuz 2010 Cuma

Başlangıç/Inception Geliyor!

Başlangıç/Inception Geliyor!

Başlangıç/Inception 30 Temmuz'da sinemalarda... İşte yapım notları...


Ünlü sinemacı Christopher Nolan, yerkürenin dört bir yanında olduğu kadar, rüyaların mahrem ve sonsuz dünyasında da bir gezinti sunan, özgün bilimkurgu filmi “Başlangıç/Inception”da uluslararası bir oyuncu kadrosunu yönetiyor.
Dom Cobb (Leonardo DiCaprio) tehlikeli bir sanat olan ‘bilgiyi çekip çıkartma’da bu işin en iyisi olan yetenekli bir hırsızdır: uzmanlık alanı, insan zihninin en zayıf olduğu rüya görme evresinde, kişinin bilincinin derinliklerinden değerli sırları çalmaktır. Cobb’un ender görülen bu yeteneği onu şirket casusluğunun düzenbazlıklarla dolu bu yeni dünyasında aranan bir oyuncu hâline getirmişse de, uluslararası bir kaçak durumuna düşmesine ve hayatı boyunca sevdiği her şeyi kaybetmesine neden olmuştur. Şimdi Cobb’a bir kefaret fırsatı tanınır. Son bir işi daha yaptığı takdirde hayatı kendisine geri verilecektir. Fakat bu işte ondan istenen; Başlangıç’ı başarması, yani bilgiyi yerleştirmesidir. Cobb ve uzmanlardan oluşan ekibi bu kez mükemmel bir hırsızlık yerine bunun tam tersini yapmak durumundadırlar; görevleri bir fikri çalmak değil, onu yerleştirmektir. Başarılı olabilirlerse, bu mükemmel bir suç olacaktır.

Ancak, ekip ne denli dikkatli bir planlama ve uzmanlık sergilese de bu tehlikeli düşman için yeterince hazırlıklı olamazlar çünkü düşman sanki her hareketlerini önceden tahmin edebiliyordur. Bu öyle bir düşmandır ki onun yapacaklarını sadece Cobb görebilir.

Bu yaz, olay yeri zihniniz olacak.
“Başlangıç/Inception”ı Oscar® adayı Christopher Nolan (“Memento”, “The Dark Knight”) yazdı ve yönetti. Nolan, ayrıca, Emma Thomas’la birlikte filmin yapımcılığını da üstlendi.


YAPIM HAKKINDA


COBB
Bir rüya dünyası yaratıyorsun.
Deneği o rüyanın içine sokuyorsun
ve o, orayı kendi sırlarıyla dolduruyor.

Yönetmen-yazar-yapımcı Christopher Nolan, “Başlangıç/Inception”ın dünyasını filmi hayata geçirmesinden yaklaşık 10 yıl önce yaratmaya başladığını ifade ediyor: “On yıl kadar önce, rüya konusuna, uyanık geçirdiğimiz hayatla rüyadaki hayatımız arasındaki ilişkiye merak sardım. Korkutucu, mutlu ya da fantastik olsun, bir rüyada her şeyin kendi zihniniz tarafından üretiliyor olmasını, ve bunun hayalgücünün potansiyeli için anlamını çok ilginç buldum. Bunun üzerine, rüya olgusunun insani boyutu çok güçlü olan bir aksiyon filmine nasıl uyarlanabileceğine kafa yormaya başladım”.


“Başlangıç/Inception”, içinde olduğunuz sürece tamamen gerçek gibi görünen ve hissedilen rüyaları paylaşmanın mümkün olduğu önermesine dayanıyor. Ve bu bilinçaltı durumunda, kişinin en derin ve en değerli sırları alınmaya müsait bir şekilde duruyor. Nolan bu konuyu şöyle açıyor: “Filmin özünde yatan mevhum, düşüncenin en dirençli ve güçlü parazit olduğu. Bir düşüncenin izi her zaman aklınızda bir yerlerde kalır. Birinin, son derece fiziksel anlamda, rüya alanınıza gireceği ve ne kadar mahrem olursa olsun fikrinizi çalabileceği düşüncesi oldukça zorlayıcı”.

Yapımcı Emma Thomas da bu görüşe katılıyor ve filmin heyecan yumağı ile duygu serüveni arasında denge kurması gerektiğini kaydediyor:
“‘Başlangıç/Inception’ bir soygun filminin öğelerini barındırıyor, ama daha fantastik bir ortamda geçiyor. Muazzam aksiyon sekanslarına sahip olmakla birlikte, hakikaten önemsediğiniz karakterler ve film boyunca devam eden gerçek bir duygusal güdüm içeriyor”.

Bu güdüm büyük ölçüde Leonardo DiCaprio’nun canlandırdığı ana karakter Dom Cobb’da hayat buluyor. Aktör bu konuda şunları söylüyor: “Özünde beni senaryonun içine hemen çeken şey buydu. Her şeyin olabileceği, son derece eğlenceli, karmaşık bir gerilim; öte yandan, özünde, bir adamın uzun zamandır gömülü kalmış bir gerçeği ortaya çıkarmak ve eve dönmek için verdiği mücadele yer alıyor. Ayrıca fevkalade özgün bir film; kimsenin daha önce böyle bir şey yaşadığını söyleyeceğini sanmam. İşte bu karışım ve de Chris Nolan’la çalışma fırsatı beni projede yer alma konusunda heyecanlandırdı. Chris bu tür çok katmanlı hikayeleri alıp, izleyici için gerçekçi ve somut kılma konusunda tam bir uzman”.

Thomas’ın yorumu ise şöyle: “Chris yıllar içinde büyük filmler yapma konusunda çok şey öğrendi ve öğrendiklerinin çoğu bu filmde kendine yer buldu. Ayrıca, ‘Başlangıç/Inception’ çok yenilikçi ve farklı olmanın yanında, son derece de kişisel. Chris’e üzerinde çalışacağı tamamen temiz ve saf bir tuval sağladı”.
Nolan hikayenin merkezindeki temanın hem kişisel hem de evrensel olduğunu belirtiyor ve bunu şöyle açıklıyor: “Çünkü hepimiz rüya görürüz. Hepimiz zihnimizin bir dünya yaratması ve bu yaratma süreciyle eşzamanlı olarak orada yaşamamız fenomenini deneyimleriz. Ayrıca, rüyalar dünyasında muazzam bir tezat mevcuttur: Hem çok mahremdirler hem de hayal edebileceğimiz şeyler konusunda sonsuz bir olasılığa sahiptirler. Dolayısıyla, buradaki zorluk, bir rüyada yer alabilecek mahremiyet ve duygu ile beynimizin muazzam tasavvur gücünü birleştirmekti. İzleyicilerin sadece rüyalarda fark edebildiğimiz sınırsız gerçekliği yaşayabileceği bir film yaratmak istedim”.

“Başlangıç/Inception”ın yapım ekibi dünyayı dolaştı; ana çekimleri dört ayrı kıtada, altı ayrı ülkede gerçekleştirdi. Çekimler süresince, oyuncular ve set ekibi bir dizi aşırılık yaşadılar; Fas’taki Tanca’nın ısısına katlandıkları gibi Kanada’daki Calgary’nin karlarına göğüs gerdiler. Çekimler, ayrıca, Tokyo, Paris ve Los Angeles’ta yapıldı. Los Angeles’ta, efektler ekibi, bir yük treninin yolun ortasında ilerleyişiyle tamamlanan çok araçlı bir aksiyon sekansı için sağanak yağış yarattılar”.

Nolan daha önce hem “Batman Begins” hem de “The Dark Knight”ta bazı sekansları çektiği, İngiltere-Cardington’daki uçak hangarından çevrilmiş mağarayı andıran platoyu da kullandı. Oyuncular Cardington’da iç mekan çekimleri yapılırken oradaki öğelerden fazla etkilenmediyseler de, 360 derece dönebilme özelliğine sahip, yer çekimine meydan okuyan setlerde ve dev bir yalpa çemberinin üzerine inşa edilmiş olup üzerindeki her şeyi ve herkesi “sallayan” bir diğer sette oldukça zorlandılar.

“Bana göre, elimizdeki malzeme çok geniş çaplı bir yaklaşım gerektiriyordu” diyor Nolan ve ekliyor: “Bu yüzden, altı farklı ülkede çekim yaptık, devasa setler inşa ettik ve bilgisayar efektleri yerine gerçek olarak başarabileceğimiz şeylerin sınırlarını hakikaten zorladık”.

Yönetmen sözlerini şöyle sürdürüyor: “İnsan beyninin sık sık bilgisayarla karşılaştırılması ilginç. Oysa bu son derece yetersiz bir benzetme çünkü beyin bizim asla bilemeyeceğimiz becerilere sahip. Bir sinemacı olarak, insan zihni, derinliğine inmek için ideal bir dünyaydı çünkü zihnin yaratabileceği şeyler için kurallar yok; ve bunu irdeleyen bir filmin en büyük forma sahip bir eğlencelik olması gerekirdi”.

SAITO
Ekibinizi toplayın, Bay Cobb.
Ve adamlarınızı akıllıca seçin…

“Başlangıç/Inception” tüm dünyada çekilmiş olmasının yanı sıra, Leonardo DiCaprio, Joseph Gordon-Levitt, Marion Cotillard, Ellen Page, Tom Hardy, Tom Berenger ve Dileep Rao gibi Nolan’la ilk kez çalışan; Ken Watanabe, Cillian Murphy ve Michael Caine gibi Nolan’la tekrar bir araya gelen uluslararası bir oyuncu kadrosuna da sahip.

Thomas şunu söylüyor: “Filmde harika roller var, ve oyuncular filmin malzemesine gerçekten çok olumlu tepki verdiler ki, bu da oyuncu seçme sürecinin pürüzsüz yürümesini sağladı. Böylesine üst düzeyde yeteneklerle çalıştığımız için kendimizi çok şanslı hissettik. Bana kalırsa, oyuncular rol arkadaşlarından da ilham aldılar; birlikte çalışmayı ve ekibin bir parçası olmayı istediler”.
ARTHUR – PLANLAYICI
Cobb’ın uzun süreli ve en güvendiği meslektaşı Arthur’ı Joseph Gordon-Levitt canlandırdı. Cobb esas planlayıcı olsa da, ayrıntıları Arthur hallediyor. Gordon-Levitt bu konuda şunları söylüyor: “Arthur aralarındaki organize kişi, her şeyin yerli yerinde olmasını o sağlıyor. Ben bunu şöyle görüyorum: Cobb sanatçı, Arthur da yapımcı. ‘Tamam, vizyonunu anladım. Şimdi senin kendi şeyini yapabilmen için ayrıntıları nasıl halletmem gerekeceğine bakacağım‘ diyen kişi Arthur. Öte yandan, tüm titizliği ve profesyonelliğine rağmen, Arthur organizasyon konusundaki becerilerini avukatlık, doktorluk ya da olabileceği herhangi bir şey için kullanmak istememiş çünkü rüya paylaşımı büyüleyici bir şey. Bu, onun için bir iş değil. Sanırım rüya paylaşımı teknolojisi onu ilk duyduğundan beri peşinde sürüklemiş. Kısacası, bunu para için yapmıyor. İyi bir maaş için hayatını tehlikeye atacak biri değil. Bu işi seviyor”.

Gordon-Levitt canlandırdığı karakterin rüyalara duyduğu hayranlığı paylaştığını söylüyor ve, “Kendimi yaratıcı bir insan olarak görüyorum ve rüyalar da hepimizin sanatçı olduğu yer. Rüyanızda yaptığınız her şey , gördüğünüz, duyduğunuz, hakkında konuştuğunuz herkes sizin yaratımınız. Bunlar, izin verdiğimizde, yaratıcı zihnin ne kadar güçlü olabileceğinin kanıtı. Dolayısıyla, rüyalar hakkında bir film yapmak ilgimi çekti. Buna bir soygun filmi diyebilirsiniz ama ben daha çok bir dolandırıcılık filmi olarak görüyorum. Karakterlerimizi kibar hırsızlar olarak algılıyor ve onlarla özdeşleşiyorum çünkü onlar birer sanatçı, birer oyuncular. Geçimlerini sağlayabilmek için yalan söylüyorlar… sadece yalan söylemek de değil, gerçek üretiyorlar. Gerçekliği yaratıyorlar; benim yaptığım iş de bu” diyor gülerek.

“Joe birlikte çalışmak için muhteşem bir aktör: Çok karizmatik, kendini işine olağanüstü veren biri ve fiziksel olarak da çok uygun” diyor Nolan ve ekliyor: “Sadece karakterin iç yaşamını bulmakla kalmayıp hareket ve ifadeleriyle bunu fiziksel olarak yansıtabilen bir performans sanatçısı. Bu iyi bir şey çünkü Arthur’da kesinlikle çok fiziksel bir öğe de mevcuttu”.

ARIADNE – MİMAR
Rüya alemini üretmek için ekibin en kilit üyelerinden biri mimardır. Cobb’ın bir iş için yanaştığı parlak mimarlık öğrencisi Ariadne’yi Ellen Page canlandırıyor. Page söz konusu iş için, “Pek yasal değil ama Ariadne’nin entelektüel merakı ağır basıyor ve böylesine eşsiz bir fırsata karşı koyamıyor” diyor.


Bu fırsat, gerçekte var olmayan yerleri tasarlamak ve inşa etmektir. Page şunu aktarıyor: “Cobb, deyim yerindeyse, Ariadne’yi bu alemin içine çekiyor. Ariadne çemberin dışında düşünme konusunda hemencecik doğal bir yetenek sergiliyor ve ufkunu Cobb’ın yaratmak istediği şeyi kolaylaştıracak şekilde genişletiyor. Sonunda, Cobb’ın gerçekte neler yaşadığını ve neleri kontrol edemediğini öğrendikçe işe daha da çok dahil oluyor. Ortaya çıkan korkulara rağmen, takımın başarılı olması için Cobb’a yardım etmeye uğraşıyor”.

Nolan ise bu konuda şunları söylüyor: “‘Başlangıç/Inception’ın senaryosunu yazarken, izleyici için bir iletkenin, bu alemi ilk kez görüp onu keşfetmeye istekli bir karakterin olması benim için çok önemliydi. Ariadne karakteri böyle doğdu. Ayrıca, izleyicinin Cobb’ı Ariadne’nin gözlerinden görmesi ve karakterin özünü anlaması da çok önemliydi. Ellen’la buluştuğumda, şu mükemmel bileşime sahip olduğunu gördüm: Tazelik, bilgiçlik ve yaşının ötesinde bir olgunluk. İnanılmaz bir yaratıcılığa, kendine özgü, içten gelen bir meraka sahip. Olağanüstü bir oyuncu. Doğal olarak, bu özelliklerini Ariadne’ye de taşıdı. Ellen, karakterinin duygusal hayatını, Ariadne’nin izleyiciyi öyküye çekme ve onlara gerçeği gösterme misyonuyla dengelemeyi başardı”.

Page ise, “Chris’in zeki, kendiyle barışık, müthiş bir genç kadın rolü yazması beni çok heyecanlandırdı. Ariadne kendini tamamen yeni bir ortam ve alışılmadık bir durum içinde bulsa da, bunların üstesinden başarıyla geliyor. Özellikle, biraz erkekler kulübü gibi olan bir ortamda bile kendine yer ediniyor” diyor gülerek.

EAMES – TAKLİTÇİ
Ariadne’in aksine, Eames rüya paylaşımında deneyimli bir kişidir. Cobb’la ortak geçmişinde bazen müttefiki bazen de muhtemelen rakibi olarak bu sektörde yer almıştır. Tom Hardy, taklitçi olarak şaşırtıcı yeteneklere sahip olduğunu -üstelik sadece kağıt üzerinde de değil- ifade ettiği Eames rolünü canlandırdı. “Rüya aleminde, Eames herhangi birinin görüntüsünü yansıtabiliyor; yani, bir kimliğin taklidini fiziksel görüntü olarak ortaya çıkartabiliyor ve karşıdaki kişinin aldatılmasında ekibe yardım edebilmek için ekibin istediği kişi olabiliyor. Benim için bu karakterlerin özellikle ilginç olan yönü birer anti kahraman olmaları düşüncesi: Yaptıkları şey onursuz olarak görülebilir fakat yine de onların tarafını tutuyorsunuz. Bu hoş bir şey çünkü siyah-beyaz değil; oynayabileceğim bol miktarda gri alan vardı”.


Nolan, Hardy’nin tıpkı canlandırdığı karakter gibi bir bukalemunu andırdığını söylüyor: “Tom bir karakterin içine girip role hemen bürünebilen bir oyuncu. Bunu Eames karakterinde de çok etkili bir şekilde yaptı. Karakterdeki potansiyeli hemen gördü ve performansına müthiş bir küstahlık getirdi. Bunun ortaya çıkışını görmek bana keyif verdi”.

Emma Thomas ise Hardy ile Gordon-Levitt arasında yapılan şakalaşmaların bazı komedi unsurları içerdiğini ekliyor: “Filmde Eames ile Arthur arasında eğlenceli bir dinamik mevcut. Belli ki aralarında hikayemizin başlamasından çok önceye giden bir rekabet var; fakat, aynı zamanda asla itiraf etmeseler de birbirlerine gönülsüz bir hayranlık besliyorlar. Soygun ilerlerken izlemesi oldukça komik bir ikili oluşturuyorlar”.

MAL – GÖLGE
Marion Cotillard’ın canlandırdığı Mal karakteri Cobb’ın hayatının aşkı. “Mal tarifi zor bir karakter çünkü pek çok şeyin bir karışımı” diyor aktris esrarengiz bir tavırla ve ekliyor: “Fakat belki tarif etmeniz gerekmeyen şeylerden biridir çünkü farklı insanlar farklı şekilde yorumlayabilirler”.


Nolan ise şunları söylüyor: “Mal femme fatale’in (vamp kadın) ta kendisi. Marion, performansına istisnai bir akılda kalıcılık özelliği kazandırdı. Sadece gözleriyle ve duygusal açıklığıyla yapabildikleri oldukça güzeldi. O ve Leo birlikte inanılmaz dokunaklı bir çift portresi çizdiler. Bence ‘Başlangıç/Inception’ın içindeki tüm o aksiyon, büyük ölçüde, bir aşk hikayesine dayanıyor; ve bu iki oyuncu bundaki gerçeği kayda değer bir şekilde ortaya çıkardılar”.

“Leo çok yetenekli bir aktör. Çalışmalarının her zaman büyük hayranı olmuşumdur. Dolayısıyla, onunla çalışmak inanılmazdı” diyor Cotillard ve ekliyor: “Kendini bütünüyle işine veriyor ve sınırsız bir yoğunluğa sahip. Bunu gözlerinde görebiliyorsunuz. Onunla bir sahneyi paylaştığınızda, yaptığı her şeye güvenebilirsiniz çünkü o son derece sahici”.

DiCaprio da rol arkadaşına övgüler yağdırıyor: “Marion’la birlikte kamera karşısına geçmek muhteşemdi. Aynı anda hem güçlü hem kırılgan, hem umutlu hem de yürek dağlayıcı olabiliyor. Bu özelliği karakterinin tüm çelişkileri için mükemmeldi”.

SAITO – TURİST
Ken Watanabe, zengin ve güçlü işadamı Saito’yu canlandırıyor. Saito paradan daha değerli bir karşılık ödeme vaadiyle Cobb’a çok özel bir iş verir. Özetle, eğer Cobb, Saito’ya istediği şeyi verirse, Saito, Cobb’ı evine gönderecektir. Tek bir şartı vardır: Saito iş sırasında Cobb’ın ekibine eşlik ederek parasının karşılığını aldığını görmek istemektedir. Thomas bu konuda, “Ona ‘turist’ diyoruz çünkü bir uzmanlığa sahip değil; gruba dahil olmak için maddi gücünü kullanıyor” diyor.


Watanabe’nin gözlemi ise şöyle: “İlk başta, bu sadece bir iş ilişkisi, fakat hikaye ilerledikçe Saito ve Cobb birbirlerine karşı anlayış ve saygı beslemeye başlıyorlar. Birbirlerine ihtiyaçları var”.

Nolan, Saito rolünü Watanabe’yi düşünerek yazdığını belirtiyor: “Rolü özellikle Ken için yazdım çünkü onunla tekrar çalışmak istedim. ‘Batman Begins’de onu yönetmekten büyük keyif almıştım. Ancak rolü daha küçüktü ve beraber fazla vakit geçiremedik. Bu kez daha büyük bir rolü olmasını temin ettim. Ken olağanüstü karizmatik bir aktör, gerçek bir sinema yıldızı. Her sahneden en fazlasını çıkarmayı bilen dört dörtlük bir oyuncu. Onun çalışmasını izlemek başlı başına bir zevk”.

ROBERT FISCHER – HEDEF
Saito’nun iş teklifinin hedefi Robert Fischer’dır. Ölüm döşeğindeki babasının milyarlarca dolarlık imparatorluğunun başına geçmek üzere olan Fischer’ı Cillian Murphy canlandırdı. Aktör, “Muazzam servetine rağmen, Robert her türlü güvensizliği yaşıyor. Bunun nedenini tahmin etmek güç değil: Tüm hayatını olağanüstü güçlü bir kişinin gölgesinde geçirmiş. Babasıyla çok gergin bir ilişkisinin olması da ona pek yardımcı olmuyor. Kısacası, karşınızda dünya kadar servete konmak üzere olan, belki de en çok istediği tek bir şey haricinde hiçbir eksiği olmayan biri var. Onun yegane isteği babasıyla düzgün bir ilişki” diyor.
Thomas’ın yorumu ise şöyle: “Cillian’la tekrar çalıştığımız için çok mutluyuz. Müthiş bir aktör. Bu role çok şey kattı. Bence Robert Fischer karakteri özellikle ilginç çünkü bir soygun filminde hedef her zaman bu kadar komplike değildir. Fakat Robert bu hikayenin duygusal boyutunun çok geniş bir bölümünü kaplıyor. Bunu Cillian’ın performansında büyük ölçüde görmek mümkün”.

YUSUF – KİMYAGER
Cobb’ın operasyonunu yürüten kilit öğelerden biri birden çok kişinin farklı rüya durumlarını paylaşmasını sağlayan bir ilacın kullanımıdır. Dileep Rao, canlandırdığı Yusuf adındaki kimyageri şöyle tanımlıyor: “Bu işi kimsenin denetimi, kayıtları ya da onayı olmadan yapmak isteyen, Cobb gibi insanlara kaynak sağlayan öncü bir eczacı. Yusuf’un Cobb’a yardım edişi belli ki maddi beklentilerden kaynaklanıyor. Ama bir yandan da için için duyduğu merakla hareket ediyor. O kadar uzun zamandır bu malzemeyle deneyler yapıyor ki şimdi nasıl bir şey olduğunu görmek istiyor”.
“Kimyager rolü özellikle zordu çünkü onun bir tür uyuşturucu taciri gibi görünmesini istemiyorduk. Kesinlikle öyle biri değil” diyor ortak yapımcı Jordan Goldberg ve ekliyor: “O, rüya paylaşımı sanatına ve bunun daha önce hiç olmadığı şekillerde işe yaramasını sağlamaya kendini adamış biri. Yusuf’un komik, ilginç ve elbette akıllı biri olmasına ihtiyacımız vardı. Dileep tüm bunlara sahip”.

EAMES
Biraz daha büyük rüyalar görmekten
korkmamalısın, canım.

Nolan, kamera arkasında, Cobb ve ekibinin çalışmasından pek de uzak olmadığını söylediği, “Başlangıç/Inception” için vizyonunu hayata geçirme sürecinde bir grup sanatçı ve sanatkarı bir araya getirdi. “Filmdeki karakterlerin bir kişi için koca bir dünya yaratma şekli ile sinemacıların izleyici için bir gerçeklik kurma şekli arasında kesin benzerlikler var” diyor yönetmen ve ekliyor: “Dolayısıyla, nasıl ki Cobb karakteri olağanüstü insanlardan bir ekip kuruyorsa, ben de aynısını kamera arkasında yapmak istedim”.


“Başlangıç/Inception”ın yapımı Nolan’ı daha önce birlikte çalıştığı çeşitli isimlerle tekrar bir araya getirdi. Bunlar arasında görüntü yönetmeni Wally Pfister, kurgu ustası Lee Smith, özel efektler amiri Chris Corbould, görsel efektler amiri Paul Franklin ve dublör koordinatörü Tom Struthers bulunuyordu. Nolan yapım tasarımcısı Guy Hendrix Dyas ve kostüm tasarımcısı Jeffrey Kurland’le ise ilk kez birlikte çalıştı.

Filmde daha çok illüzyonu andıran bazı sekanslar olmasına rağmen, ki bu Nolan’ın alameti farikalarından biridir, yönetmen tüm ekibinden BYG’leri asgaride tutup, mümkün olan her şeyde gerçek çekim kullanmalarını istedi. “Benim için kamerayla olabildiğince çok şey yapmak her zaman son derece önemlidir. Ancak bundan sonra, gerektiği takdirde, bilgisayar grafikleri, zaten fiziksel olarak başarmış olduğunuz çekimleri geliştirmek ya da pekiştirmek için çok yararlıdır. Hikaye farklı rüya durumlarını ele alıyorsa da, her düzeyde, dünyanın somut gibi hissedilmesi son derece önemli çünkü rüyadayken onu gerçek olarak kabul ediyoruz. Dolayısıyla, ister bir dağ yamacında kayaklı bir kovalamaca olsun, ister su altında ya da sıfır yer çekimli bir ortamda, çekimlerde mümkün olan mutlak sınıra ulaşmak istedim” diyor yönetmen.

Bu, elbette, görsel efektler departmanının yapım için elzem olmadığı anlamına gelmiyor. Nolan bunu doğruluyor: “Chris Corbould ve özel efektler ekibinin Los Angeles’ta yolun ortasında giden bir tren yaratmanın bir yolunu bulacaklarından emindim, ama Paris’te bir caddenin bükülüp kendi üstüne katlanması Paul Franklin’in ekibi olmadan yapılamayacak bir şeydi”.

“Ekibimin onlara ne düşündüğümü ilk söylediğimde hafifçe panik yaşamalarını izlemek hoşuma gidiyor” diyor Nolan gülerek ve ekliyor: “Ama farklı departmanların iş bölümü yapıp sonra bunu hayata geçirmek için yaratıcı yaklaşımlar getirişlerini izlemek de çok şaşırtıcı. ‘Başlangıç/Inception’ın her aşamasında, herkes olağanüstü bir başarı sergiledi”.
DOM COBB
İnsan zihninden çıkan tek bir fikir
şehirler inşa edebilir. Bir fikir dünyayı
değiştirebilir ve tüm kuralları tekrar yazabilir.


TOKYO
İlk çekimler, Saito’nun Cobb ve Arthur’a sıradışı iş teklifini yaparak hikayeyi başlattığı Tokyo’da gerçekleştirildi. Bir gökdelenin helikopter pistinde açılan sahneden Saito’nun helikopterinden hava çekimlerine geçiş yapıldı. Bu, oldukça sade bir çekim gibi görünse de, Brigham’a göre, “Aslında bir şekilde komplikeydi çünkü Tokyo’da helikopterlerin nereye ve ne kadar yüksekten uçabileceğine dair katı kurallar mevcut. Ama yerel yetkililerin bizimle çok işbirliği yapmaları işimizi kolaylaştırdı. Müthiştiler”.


“Chris uzun zamandır Tokyo’da çekim yapmak istiyordu; dolayısıyla, bu fırsat için minnet duyduk” diyor Thomas ve ekliyor: “Bu şehri seviyoruz; çok büyük ve canlı bir yer. Chris bunu filme yansıtmayı gerçekten istedi”.

İNGİLTERE
Yapım daha sonra Nolan’ın en sevdiği operasyon üslerinden birine taşındı: Londra’nın kuzeyindeki, uçak hangarından platoya dönüştürülmüş olan Cardington’a. Devasa boyutlardaki bu platoya, herkesin yukarı, aşağı, sağ, sol algısını sınayacak, çok büyük ve aynı zamanda karmaşık setler kurulabiliyor.
En karmaşık setlerden biri 360 derece dönebilen ve böylece sıfır yer çekimi etkisi yaratan uzun otel koridoru setiydi. Koridorun tasarımı ve inşası için yapım tasarımcısı Guy Hendrix Dyas ile özel efektler amiri Chris Corbould ve görüntü yönetmeni Wally Pfister’ın beraberce çalışmaları gerekti.


Yapımcılar ilk başta koridorun 12 metre uzunluğunda olmasını öngörmüşlerdi ama aksiyon planı genişledikçe koridorun uzunluğu da 30 metreyi buldu. Koridor, duvarlarının dışına eşit aralıklarla yerleştirilmiş, iki elektrikli dev motordan güç alan, sekiz adet eşmerkezli devasa çembere asıldı. “Daha önce de kendi etrafında dönen setler inşa ettim” diyor Corbould ve ekliyor: Ama hiçbiri bu kadar büyük ve hızlı değildi”. Set kullanılmaya hazır hâle geldiğinde, bir dakikadaki devir sayısı sekize kadar çıkabiliyordu.

Corbould döner sette kameraların nereye yerleştirileceğini belirlemek için de Pfister’la yakın işbirliği yaptı. “Ben elde taşınan kameraları tercih ediyorum, fakat anlaşıldı ki set merdane gibi dönerken kamerayı tutmam mümkün değilmiş” diyen Pfister, şöyle devam ediyor: “Bu yüzden, Chris Corbould ve benim departmanımda çalışan Bob Hall zeminin altındaki bir rayda ilerleyebilen bir plakaya uzaktan kumandalı bir kamera yerleştirmenin yolunu buldular”.
Koridorun tüm eni ve boyu çoğu zaman kameranın çekim açısı içinde olacağından dolayı, Pfister’ın geleneksel, tavandan sarkan sinema ışıklandırması kullanması mümkün değildi. Bunun yerine, kendi ifadesiyle, “Karartıcıların üzerinde aplikler ve asma lambalar kullanabileceğimiz pratik bir ışık şeması oluşturduk ki bu şema bana büyük esneklik sağladı”.

Koridorun haricinde, bir de kendine özgü zorlukları olan döner otel odası seti bulunuyordu. Corbould bu konuda, “Oda seti uzunluk olarak daha kısaydı, ama sadece iki halka kullanıldığı için, halka başına düşen ağırlık daha fazlaydı” diyor.
Dyas ve ekibinin otel setlerinin içlerini tasarlarken akıllarında tutmaları gereken şey her alanda oyuncuların ve dublörlerin çalışacak olmasıydı. “Eğer sette insanları oraya buraya savuracaksak, dekorasyon malzemelerinin yumuşak olması gerektiği çok açıktı” diyen Dyas, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Neyse ki, duvarlarını deri ve kumaşla kaplayan çağdaş oteller var. Biz bu yumuşak dokumaların altını koruyucu yastıklarla doldurduk. Ayrıca, kapı kolu ve lamba armatürleri gibi nesneleri darbe aldıkları anda kırılacak şekilde hazırladık ki kimse yaralanmasın”.

Çok büyük bir aksiyon sahnesi için, baş dönmesine neden olan bir set hakkında uzun uzun değerlendirme yapan Joseph Gordon-Levitt ve dublör ekibi üyeleri için bu iyi haberdi. Gordon-Levitt bu sahnelerin çekiminden önce dublör koordinatörü Tom Struthers ve ekibiyle birlikte yapılacak aksiyon için haftalarca eğitim ve prova yaptı. Struthers bu konuda şunları söylüyor: “Normalde, bu tür bir iş için dublör kullanmamız gerekirdi çünkü set bu şekilde dönerken sizi bir çamaşır makinesinin içindeymişsiniz gibi savurabilir ve yön mevhumunuzu kaybedebilirsiniz. Ama Joe güçlü ve esnekti. Onunla antrenmanlarda vücudun üst kısmı ve karın kasları üzerinde çalıştık. Gerçekten çok yoğun çalıştı ve olağanüstü sonuçlar aldı”.
PARİS
İngiltere’den ayrılan yapım ekibi Fransa’ya geçti. Burada çekilen sahnelerden biri, bir Paris bistrosunda Cobb ile Ariadne arasında geçen çok önemli bir konuşmayı da içeriyordu. Aslında küçük bir fırın olan mekan, Dyas ve sanat departmanı tarafından ilginç bir kaldırım kafesine dönüştürüldü. Sahnenin bir yerinde tüm bölge havaya uçuyor. Patlamayı çekmek için Corbould, Pfister ve Paul Franklin omuz omuza çalıştılar.

Tek bir engel vardı: Paris’teki yerel yetkililer gerçek patlayıcı kullanımına, ne kadar kontrollü olursa olsun, izin vermiyorlardı. Bunun üzerine, Corbould’nun departmanı yüksek basınçlı nitrojen kullanarak önce çevredeki dükkan ve büfeleri ve son olarak da kafeyi havaya uçuran bir dizi patlama etkisi yaratmayı başardılar.

Corbould bu konuda şunları söylüyor: “Leo ile Ellen’ın patlamaların ortasında olacağını biliyorduk. Dolayısıyla, her şeyi çok hafif malzemeden hazırladık. Yine de, haftalarca içimiz yüzde yüz rahat edene dek test yaptık. Ve sahneyi çektiğimiz gün, o ikisi sanki kendi güvenli alanlarında gibiydiler; masadaki kağıt bardak bile yerinden oynamadı. Harika bir çekimdi”.

İstedikleri görüntüyü alacaklarından emin olmak için, Pfister’ın ekibi sekansı farklı açılardan çekecek altı ayrı kamera kullandı. Ayrıca, çekimi en yüksek kare hızıyla yaptılar. Bunun nedeninin görüntü yönetmeni şöyle açıklıyor: “Chris Nolan açık hava ışıklandırmasını da düşünerek, patlamaları elimizden gelen en ağır çekimle kaydetmemizi istedi; yaklaşık saniyede 1.000 kareyle çekim yaptık, yani normalde saniyede 24 kare olan hızımızın 40 katından fazlaydı. Genelde, Chris ağır çekime hiç meraklı değildir ama bu filmde ağır çekim gerektiren sahneler vardı”.

Süper ağır çekim, patlamayla parçalanan nesneleri bir an için havada asılıymış gibi gösterdi. Franklin’in görsel efektler departmanı daha sonra sekansı güçlendirdiler. “Uzun uğraşlar sonunda, sahneyi daha fazla yıkım ve havada uçuşan enkaz parçalarıyla pekiştirdik; özellikle de Paris mekanındaki sahnede ve çevresinde yer alan insanlar için orayı fazla tehlikeli kılacak, taş, cam gibi parçalar ekledik” diyor Franklin.
TANCA
“Başlangıç/Inception”ın oyuncu kadrosu ve yapım ekibi için açık farkla en egzotik ortam Fas’taki (filmde Mombossa’nın yerine geçen) Tanca şehriydi. Cobb buraya sektörün en iyi taklitçisi Eames’i bulmak için gelir ve Eames, Cobb’ı Yusuf adındaki öncü kimyagerle tanıştırır.

“Başlangıç/Inception”ın oyuncu kadrosu ve yapım ekibi Tanca’ya Ağustos başında geldiler ve onları karşılayan ilk şey nefes aldırmayan yaz sıcağıydı. Buna rağmen, Chris Brigham’a göre, “Fas müthişti çünkü orada bir çok büyük film çekilmiş olduğu için yetenekli set ekipleri bulunuyordu. Büyük yapımlar konusunda deneyimli ve etraflarında film çekilirken insanların rahat oldukları mekanlarda kayıt yapmak büyük bir avantaj”.

“Fas görsel açıdan çok ilham verici” diyor Pfister ve ekliyor: “Mimari tamamen farklı; harika sokaklar ve geçitler bize üzerinde oynanacak enfes bir tuval sundu. Gerçekten de gözler için tam bir ziyafetti”.

Nolan görüntü yönetmeninin içgüdülerine güvenmek için nedeni olduğunu belirtiyor: “Wally’yle çeşitli filmlerde birlikte çalıştım. Olağanüstü bir göze sahip. Ayrıca, her zaman hikayenin gereklerine göre hareket eder, sadece filmin görüntüsüne odaklanmaz. Bu da onu, izleyicileri filmin dünyasına daha çok dahil etmek için bir kareden diğerine nasıl ilerleneceğini belirlerken, yaratıcı anlamda müthiş bir müttefik yapıyor”.

Nefes kesen yayan bir kovalamaca Tanca’nın tarihi Büyük Sokak Pazarının daracık yolları ve ara sokaklarında çekildi. Jordan Goldberg o sahne için şunları söylüyor: “Cobb kendisini yakalamaya hatta belki öldürmeye çalışan insanlardan kaçmaya uğraşıyor. O gün sıcaklık muhtemelen 38 derece falandı. Art arda yapılan çekimler sırasında Leo tüm gücüyle koşuyordu. Kendini çekimlere yüzde yüz verdi ve sahnelerin inanılmaz gerçekçi olmasını sağladı”.

Pfister, kovalamacayı görüntülemek için, Nolan’la birlikte, “gerilla tarzı bir sinemacılık” yaklaşımı benimsediklerini söylüyor ve ekliyor: “Chris de ben de bu çekim tarzını seviyoruz. Bazı sahneler bu tarza daha uygun oluyor; kovalamaca sahnesi kesinlikle böyle bir sahneydi.

Fas’ta çekilen diğer sahneler arasında, Tanca’nın ana pazarının ortasında ayaklanma çıkan sahne de bulunuyordu. Pazarın üç bölümü için planlanan isyanda dublörler, Chris Corbould’un efektler birimi ve çok sayıda yerel figüran yer aldı. “Görünürdeki hemen hemen her şeyi yerle bir ettiler, ama her şey güvenlik çerçevesi içinde yapıldı ve mükemmel göründü” diyor Struthers.

LOS ANGELES
“Başlangıç/Inception”ın çekimleri, Atlantik’in diğer tarafında, Los Angeles bölgesinde devam etti. Burada bazı setler Warner Bros. platolarına kuruldu. Saito’nun Japon tarzı şatosu da bu setlerden biriydi. Belki de setlerin en çarpıcısı altın renginin hakim olduğu, duvarlarında desenler tavanda ise düzinelerce lamba bulunan muhteşem yemek odasıydı. Guy Hendrix Dyas bu konuda şunları söylüyor: “Yemek odasının duvarları 1603 civarında inşa edilmiş Nijō Şatosu’ndan ilham alınarak çamlar ve şahinler temasına dayandırıldı. Fakat setlerin herhangi bir tarihi taklit olması hedeflenmedi; başka Japon mimarisi örneklerine de, Batı mimarisi örneklerine de yer verildi. Setler belirli bir şeye odaklanmadan, genel bir Japon kültürü havası verecek farklı tarzların bir bileşimiydi”.

Japon kültüründen etkilenen bir diğer tasarım öğesi de Jeffrey Kurland’ın Saito için hazırladığı smokindi. Ken Watanabe, “Jeffrey smokinde Japon kimonosu hissi uyandırmak istedi. Bunun için, Doğu ile Batı modasını çok ilginç bir biçimde birleştirdi. Benim için hazırladığı tüm kostümlerin çok güzel bir kesimi vardı” diyor.

Thomas ise şunu ekliyor: “Jeffrey Kurland bu filmin kostümlerinde harika bir iş çıkardı. Hiçbir şey herhangi bir mağazadan alınmadı; Arthur’ın muhafazakar, özel yapım kostümleri ve ayakkabılarından, Eames’in parıltılı kıyafetlerine kadar, her parça onu giyen karakterin bir uzantısı olarak tasarlandı. Jeffrey’nin Mal için hazırladığı giysileri, örneğin onu ilk gördüğümüzde üzerinde olan dökümlü, muhteşem elbiseyi özellikle beğendim. Mal filmin vamp kadını ve gardırobu da bunu yansıtıyor”.

Japon şatosu setlerinde, ayrıca, iki kademeli, tavanı kirişli büyük oda, geniş manzara pencereleri ve sahanlıklara bakan sağlam, ahşap merdiven bulunuyordu.

Corbould, “Güzel bir setti. Biliyor musunuz, yapım tasarımcıları için genelde üzülürüm çünkü muhteşem setler hazırlarlar ve bu setlerin onda dokuzunu sonradan yıkmamız gerekir” diyor gülerek.

“Bu bizim aramızda süregiden bir şakaydı” diyen Dyas ise sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ekibim bu güzel setleri titizlikle hazırlamak için çok uğraşıyorlar ve sonra Chris gelip her şeyi havaya uçuruyor. Bunu bize Calgary de yine yaptı…ama o kadar güzel yapıyor ki nasıl şikayet edeyim?”
CALGARY
Kanada’daki Calgary’ye geçen yapım ekibi ana çekimlerin son ayağını Banff yakınlarında bir dağda gerçekleştirdi. Filmin mekan sorumlusu, Fortress Mountain (Kale Dağı) adında kapatılmış bir kayak tesisi bulmuştu. Ulaşılabilir bir noktada olmasına rağmen halka açık olmaması orayı film için ideal bir mekan hâline getiriyordu.

Çevredeki heybetli dağlar, sundukları manzarayla nefes kesiyorlardı… hem de birden çok şekilde. “Mekan taraması sırasında, kar aracıyla etrafta gezinirken havadaki oksijen gitgide azaldı. Öyle bir noktaya geldik ki rehberimiz, ‘Daha yukarıdaki tepelere çıkabilmek için deneyimli kayakçı ya da dağcı olmalısınız’ dedi. Bilmiyordu ama bu, ateşe körükle gitmek gibiydi” diyor Dyas gülerek ve bunu şöyle açıklıyor: “Daha bu kelimeler ağzından çıkarken, ‘Ah hayır. Neden bunu söyledin ki?’ diye düşündüm. Bir saniye bile geçmeden, Chris, ‘Pekala! Bir sonraki tepeye gidiyoruz!’ dedi. Çok komikti. Fortress Mountain’ın güvenliğinin izin verdiği çerçevede çıkabildiğimiz kadar yukarı çıktık. Chris için bu önemliydi çünkü o muhteşem doğa manzarasını kullanmak istedi”.
Fortress Mountain’daki çekimlerin başlamasından birkaç ay önce, yapım ekibi oraya gerçek bir kalenin azametli görüntüsüne sahip, birkaç katlı, sade bir yapı inşa etti. Dondurucu soğuk ekibin işlerini bir hayli zorlaştırdı çünkü, “boya tenekeden çıkar çıkmaz donuyordu. Yapım ekibindekiler boyayabilecekleri kadar bir alanı ısıtmalarına yardımcı olacak, bir tür gezgin sundurma inşa ettiler. Duvar boyunca bu sundurmayı da beraberlerinde taşıyarak işlerini tamamladılar” diyor Dyas.

Mekanın getirdiği kısıtlamalardan ötürü, geleneksel inşaat taşıtlarını kullanmak da imkansızdı. Ağır makinelere ulaşma imkanı olmayan çekim ekibi tüm yapıyı neredeyse tamamen elle inşa etti. Üstelik, dış görünümünün aksine, kalenin yapımında kesinlikle beton kullanılmadı. Bunun yerine, yapıda, çevreye kalıcı bir etkisi olmaması için, işlem görmemiş ladin kerestesi kullanıldı.

Set inşa edildikten sonra, eksik tek bir şey kalmıştı. Thomas bunun ne olduğunu şöyle açıklıyor: “Muazzam bir kar sekansı çekmek üzere Kanada’ya gitmemizden bir hafta kadar önce, dağda hâlâ kar yoktu. Chris yeterli kar olmaması durumunda ne yapabileceğimiz konusunda yedek planlar yapıyordu, ama hiçbir şey gerçek kar kadar güzel olmayacaktı. Sonra, oraya varmamızdan iki gün önce, kar yağmaya başladı. Dolayısıyla kendimizi çok şanslı hissettik. Ama ne dilediğinize dikkat etmeniz lazım; o andan sonra kar bir daha durmadı”.
Bölgede karın yanı sıra kuvvetli rüzgar da olduğu için kimi zaman beyaz körlük (sıfır görüş) yaşanıyordu. Yine de, yapımcılar hüküm süren hava durumunu kendi avantajlarına kullandılar. Pfister bu konuda, “Ters şartlar olduğunda yapılacak tek şey ona kucak açmaktır. Biz bu şartları görüntülerin bir parçası yaptık” diyor.
COBB
Rüyalar biz onların içindeyken gerçekmiş
gibi hissettirirler.
Ancak uyandığımızda bir şeylerin
tuhaf olduğunu fark ederiz.

Calgary’nin soğuğundan sonra, yapımcılar Los Angeles’ın sıcak iklimini mutlulukla karşıladılar. Nolan burada uzun süredir birlikte çalıştığı kurgu uzmanı Lee Smith’le bir araya geldi.


Smith, “Chris kurgu sürecinden keyif alıyor ve ne istediğini çok net bir şekilde biliyor. Çekimler ne kadar uzun olursa olsun, filme aldığı her şeyi hatırlama konusunda da çok güçlü bir hafızası var. Hatırladıkları karşısında her zaman hayrete düşüyorum” diyor.

Nolan ise şunu söylüyor: “Kurgu odasında Lee’yle çalışmayı seviyorum. O bir mükemmeliyetçi. Filmi bir araya getirirken çok ince ayrıntılar bile onu heyecanlandırıyor. Ayrıca, son derece hızlı. Bu da benim için büyük bir avantaj. Lee bir sekansa bakıp izleyiciyi neyin mutlu edeceğini derhal belirleyebilme konusunda doğuştan yetenekli”.

“‘Başlangıç/Inception’ gibi bir filmde bol miktarda ham kayıt olur. Neyin işe yarayacağı konusunda içgüdülerime güvenmek zorundayım” diyor Smith ve ekliyor: “İlk içgüdüm genellikle üzerinde anlaştığımız şey olur. Ne kadar az analiz edersek, hikayenin özünü yakalamak için o kadar çok şansımız olduğuna inanıyorum”.

Nolan’la üçüncü kez bir araya gelen besteci Hans Zimmer ise “Başlangıç/Inception”ın özünü yakalamak için müziği kullandı. Besteci şunu vurguluyor: “Ben her zaman hikayenin duygusal dünyasına odaklanırım çünkü, her şey söylendikten ve muhteşem görsellikler sunulduktan sonra bile, filmin gücünü oluşturan en önemli unsurlardan birinin bu duygusal dünya olduğuna inanırım”.

Nolan ise şunu söylüyor: “Her zaman, Hans’ın filmden ilham almasını isterim. Fakat senaryodaki fikirleri yorumlarken hayalgücünün onu nereye götürdüğünü duymak da hoşuma gider. Buna dayanarak, film ile müzik arasında ilginç uyumlar bulmayı başarıyoruz”.

“Başlangıç/Inception”ta yer verilen bir diğer müthiş sanatçı da, Zimmer’in deyişiyle, “sesi müziğin ötesine geçen” şarkıcı Edith Piaf’tı. “Chris’in senaryoya Edith Piaf’ı koymasına bayıldım çünkü onun sesinde zamana meydan okuyan bir romantizm var” diyor Zimmer.

Nolan da bu konuda şunu söylüyor: “İlk günlerde vermem gereken kararlardan biri, Edith Piaf şarkısını nasıl kullanacağımızdı. Hikayedeki yeri gereği, ses departmanı tarafından mı yoksa Hans tarafından mı ele alınmalıydı? Görevi Hans’a vermeyi seçtim çünkü belli bir noktada şarkının filmin müziğiyle birleşmesi gerekiyordu. Hans müzikleri ve sesleri birleştirme, enstrümanlar, sintisayzırlar (ses birleştiriciler), sesler ve ses efektleri arasındaki dengeyi kurma konusunda bir dahidir. Çok heyecan verici bir süreçti”.

Zimmer’ın yorumu ise şöyle: “Amaç filmin ses dünyasının bir bütün olmasını sağlamaktır. Enstrümanların ses efektlerine, ses efektlerinin de müziğe karışması gerekir”.

Deney/Splice Yapım Notları

Beyazperde, Türkiye'nin Sinema Rehberi

Deney/Splice Yapım Notları

23 Temmuz 2010'da Türkiye'de vizyona girecek film, genetik mühendisliğine korku dolu bir bakış atıyor...
DENEY/SPLICE FİLM PRODÜKSİYON NOTLARI

Clive ve Elsa bilim dünyasının iki süper starıdır. Uzmanlık alanları DNA kopyalamak ve farklı canlıların DNA’larını birleştirerek hybrid yaratıklar yaratmaktır. Bilime olan aşkları da en az birbirlerine olan aşkları kadar güçlüdür. Ancak çalışmalarını artık bir adım daha ileriye taşımanın zamanı geldiğine inanmaktadırlar: insan DNA’sını kopyalamak. Fakat yürüttükleri projenin finansörleri bu aşamaya gelindiğinde insan DNA’sı ile deneyler yapılmasına karşı çıkar ve Clive ile Elsa projeyi gizlice yürütme kararı alırlar. Elde ettikleri sonuç Dren’dir: inanılmaz bir hybrid yaratık olan Dren normal insan bebeklerinden çok daha hızlı gelişmeye başlar ve birkaç ay içinde bir yetişkin haline gelir. Clive ve Elsa bir deney ürünü olan insan ve hayvan karışımı yaratıkları Dren’i gözlerden uzak tutmaya çalışırken bu tuhaf yaratıkla aralarında bilimin çok ötesinde duygusal bağlar da oluşur. Ancak geçen zamanla birlikte Dren bu ünlü çifte hayatlarının hem en çılgın hayalini hem de en büyük kabusunu yaşatmaya başlar.

PRODÜKSİYON HAKKINDA

Vincenzo Natali (Paris, je t’aime, Cube) tarafından yönetilen Deney (Splice) genetik mühendisliğine korku dolu bir bakış atıyor. Başrollerini Adrien Brody (The Brothers Bloom, King Kong, The Pianist), Sarah Polley (Dawn of the Dead, Secret Life of Words, Mr. Nobody) ve beyazperdeye yeni yeni adım atan Delphine Chanéac (Madame Hollywood, Brice de Nice) paylaşıyor. 3 Aralık 2007’de çalışmalarına başlanan Deney’in çekimleri ise 21 Şubat 2008’de Toronto, Kanada’da tamamlandı.

Copperheart Entertainment ve Gaumontortak yapımı olan prodüksiyonun sorumlu yapımcılığını ise Copperheart Entertainment’tan Steven Hoban ve Gaumont’dan Sidonie Dumas ile Christophe Riandee yürüttü. Guillermo del Toro, Don Murphy ve Angry Bull’dan Susan Montford da Deney’in her aşamasıyla özenle ilgilenmiş yapımcılar arasında öne çıkan diğer isimler oldu. Deney’in senaryosu Natali, Antoinette Terry Bryant ve Doug Taylor tarafından kaleme alındı. Görüntü yönetmenliğini ise Tetsuo Nagata (La vie en rose, Paris, je t'aime) üstlendi.

DENEY’İN YARATILIŞ SÜRECİ

1998 yılında Vincenzo Natali, Cube’ün kendisine kazandırmış olduğu inanılmaz başarıyla birlikte yeni projelere doğru yelken açmıştı. 1995 yılında kaleme aldığı kısa film senaryosu Mutants’ı prodüktör Steve Hoban ile paylaştı. Deney’in senaristlerinden Natali ile, Natali, Hoban’ın yeni projeleri Blood & Donuts ve Ginger Snaps’in storyboard çizeri olarak çalıştığı dönemde tanıştı. 1999 yılında senaryo çalışmaları o kadar ilerlemişti ki, artık bir kısa film olmaktan çıkmış, uzun metraja dönüşmüş ve Deney (Splice) adını almıştı.

Ancak ilerleyen süreçte ön prodüksiyon çalışmaları neredeyse durma noktasına geldi. Natali’nin yorumuna gore bunun sebebi, Deney’in hibrid karakteri Dren’I yaratabilmek için gerekli olan bütçenin filme ayrılmış bütçeyi aşıyor olmasıydı. Ancak 2005 yılında Natali ve Hoban’ın Los Angeles’ta tekrar biraraya gelmesi Deney (Splice) filmi için bir dönüm noktası oldu. 2003 yılında Nothing’te de yönetmen ve yapımcı olarak beraber çalışmış olan ikili artık birbirini çok daha iyi tanıyordu. Yeni projeler üzerinde tartışmaya başladıklarında Natali “Neden Splice’ı yapmıyoruz?” diye sordu.

“Aslında bu noktaya kadar yeni bir projeye girişmeye hazır değildim” diyor Hoban. “Ancak yeniden Vincenzo ile çalışma fikri beni oldukça heyecanlandırdı. Serendipity ile yaptığımız ortak çalışmaların ve imzaladığımız sözleşmelerin bir kez daha üzerinden geçerek finansal olarak bu işi nasıl çözebileceğimizi bulduk. Hemen ardından Vincenzo tekrar çalışmaya başladı ve 2006 yılında yeni senaryonun taslağı elimizdeydi. Aslında hikaye bir modern çağ Frankenstein’ını andırıyordu ve original hikayenin tüm duygularını da bir noktada taşıyordu. Bu aşamaya geldiğimizde projeye Doug Taylor’ı da dahil ettik ve benim de işin içine girmemle senaryo son şeklini aldı”

“Ancak Splice’ın bu kadar ertelenmesinin sebepleri sadece senaryo çalışmalarından kaynaklanmıyor. 200 yılında, örneğin Dren’n gözlerini yaratmak için kullanılacak olan dijital efekt teknolojileri son derece pahalıydı” diye açıklıyor geldikleri aşamayı Hoban. “Ve ilerleyen yıllarda görsle efekt teknolojileri çok daha inandırıcı, gerçekçi çalışmalara dönüşmeye başladı” ve “Ve tabi ki ucuzladı” demeyi de ihmal etmiyor.

FİLMİN KADROSU

Adrien Brody (Clive)

1973 yılında New York’ta dünyaya gelen Adrien Brody ünlü foto muhabiri Sylvia Plachy’nin çocuğu olarak dünyaya gelmenin tüm nimetlerinden faydalandı. 1980’li yıllarda oyunculuk kariyerine Broadway sahnelerinde adım atan Brody bugüne kadar elliye yakın filmed rol aldı ve uutulmaz performanslara imza attı.

2002 yılında başrolünü oynadığı Piyanist filmi ise Brody’nin adını sinema dünyasına altın harflerle kazıdı. Çünkü 2003 yılında bu filmdeki performansı ile “En İyi Erkek Oyuncu” dalında Oscar’a uzandığında henzü 29 yaşındaydı ve bu ödülü kazanan en genç erkek oyuncu oma unvanına da kavuşmuştu. Oscar tarihine damgasını vuran Brody hiçbir aktörün başaramadığı başka bir şeyi daha başardı ve Franszıların Oscar’ı sayılan César ödülünü de kazanan ilk yabancı oyuncu oldu.

Deney (Splice) ile bir kez daha sinemalarda izlemeye hazırlandığımız Brody Predators, Wrecked, Midnight in Paris, Detachment ve Waco filmleri ile 2011 sonuna kadar oldukça yoğun bir programa sahip.

SARAH POLLEY (Elsa)

1979 yılında Kanada’da dünyaya gelen ünlü oyuncu Sarah Polley’nin oyunculuk dünyasındaki hikayesi çocukluğuna dayanıyor. Henüz 11 yaşında annesini kanserden kaybeden genç oyuncu, özellikle ilk gençlik yıllarında yaşamış olduğu tüm duygusal travmalara rağman son derece başarılı bir şekilde kariyerinde emin adımlarla yürümeyi başardı. 1996 yılında rol aldığı tv dizisi Straight Up ile Gemini Ödülü kazanan Polley en büyük çıkışını ise Atom Egoyan’ın The Sweet Hereafter filmi ile yaptı. Elliden fazla film için kamera karşısına geçen Polley, son derece seçici bir oyuncu olarak tanınmasının yanısıra Kanada’daki siyasi kimliği ile de son derece ön planda olan bir sanatçıdır. Aktif olarak siyasal çalışmalar yürüten Polley, Deney’in çekimlerinin ardından post prodüksiyon çalışmaları devam eden Trigger’da rol aldı ve Queen Kristina’da da başrol oynaması bekleniyor.

VINCENZO NATALI (Yönetmen)

1969 ABD doğumlu ünlü yönetmen Vincenzo Natali’yi birçoğunuz Küp filmi ile kesinlikle hatırlayacaktır. Küp ile 1997’de büyük başarı yakalayan Natali’nin uzun vadeli projelerinden biri olan Deney’in on küsur yıl sonra hayata geçirilmiş olması ve Adrien Brody’li, Sarah Polley’li olağanüstü bir kadro ile izleyicilerin karşısına çıkması Natali hayranlarını fazlasıyla memnun etti. Ünlü yönetmenin Küp’ten beri hayata geçirmiş olduğu en iddialı proje olan Deney (Splice) görsel efektleriyle de son derece göz dolduran bir yapım ve 2010’un en iddialı bilim-kurgu gerilim filmlerinden biri. 2002’de Cypher, 2003’te Nothing, 2005’te Getting Gilliam ve son olarak Paris, I Love You ile seyircilerin karşısına çıkan Natali’nin Deney’in kamera arkasında neler başardığını görmek için sabırsızlanıyoruz.

Filmin fragmanı için tıklayın



Son Hava Bükücü Yapım Notları!

Beyazperde, Türkiye'nin Sinema Rehberi

Son Hava Bükücü Yapım Notları!

Hava, Su, Toprak, Ateş… Kaderleri birbirine bağlanmış dört ülkedir. Ateş Ülkesi’nin diğerlerine karşı vahşice bir savaş başlatmasıyla bir anda herşey değişir. Son Hava Bükücü, 23 Temmuz 2010'da sinemalarda!

Dünyayı savaş alevleri yutmuş ve bu kaçınılmaz yıkımı durdurmak için kimsenin gücü yok… Ta ki şu ana dek. Yaklaşık 100 yıldır, Ateş Ulusu, kabile ulusları Hava, Su ve Toprak’a hakim olmak için ölümcül bir hareket başlatmıştır. Kabilelere tek bir seçenek sunmaktadır: Tam teslimiyet ya da tam yıkım.

Köylüler, kendilerini savunmak için boş girişimlerde bulunarak, ulusun elementine hakim olup istedikleri gibi onu “bükebilen” seçilmiş birkaç kişinin arkasında duruyor. Büyük ordular ve imha silahlarıyla destekleniyorlar ama ateş bükücüler yeryüzündeki her hava bükücüyü etkisiz hale getirmişlerdir. Şimdiyse dikkatlerini kuzey kalesindeki Su Ulusu’na çevirmişlerdir.

Bir gün genç su bükücü Katara (NICOLA PELTZ), erkek kardeşi Sokka’yla (JACKSON RATHBONE) yeteneklerini çalışırken Aang (NOAH RINGER) adlı genç bir çocukla tanışırlar. Aang’ın hava bükme becerileri ortaya çıktıkça, Katara ve Sokka, karşılarındakinin yalnızca son hava bükücü olmayabileceğini fark ederler. Geleceğin habercisi Avatar, bu genç hava bükücü, Ateş Ulusu’nun saldırılarına karşı koyabilecek tek silahtır ve savaşın yıktığı dünyanın düzenini bir tek o geri getirebilir. Fakat çok geç olmadan bükme becerilerinde ustalaşıp olmasa gereken kahraman olabilecek midir?

Usta bir hikâye anlatıcı olan, Oscar adayı yazar/yapımcı/yönetmen M. NIGHT SHYALAMAN, hit animasyon serisi “Son Hava Bükücü”yi beyaz perdeye taşıyor ve inanılmaz görsel efektler, harika aksiyon ve heyecan verici maceralarla dolu destansı, efsanevi bir dünya yaratıyor.

2005 yılında Nickelodeon, Michael Dante DiMartino ve Byran Konietzko’nun ortaklaşa yarattığı “Avatar: The Last Airbender” dizisini yayınlamaya başladı. Dizi geniş bir seyirci kitlesi kazandı. Kısa sürede “Avatar” ateşi uluslararası bir fenomene dönüştü. (Dizi şu an 120’den fazla ülkede gösteriliyor.) Dizi daha sonra da Hollywood’un en iyi hikâye anlatıcılarından M. Night Shyamalan’ın ilgisini çekti. İki Oscar adaylı sinemacı şöyle diyor: “’Avatar: The Last Airbender’ kucağıma düştü. Bana adeta göründü.”

Shyamalan’ın kızları diziye âşık olmuş, özellikle de genç su bükücü karakteri Katara’ya. Benzersiz bir hayran sadakatine sahip diziden etkilenen Shyamalan, onlarla birlikte diziyi izlemeye karar vermiş ve kendini kaptırmış.

Dizinin sinematik bir potansiyeli olduğu açık. Elbette 30 küsur saatlik hikâyeleri bir sinema filmine dönüştürmek zorlu bir görev olacaktı. Buna yönetmenin daha önceki işlerinde hiç ele almadığı bir türe adım atması da dâhil. “Sayfaya ilk kelimeleri yazar yazmaz, bu komplekslikte bir film yapmanın çok çaba gerektireceğini anlamıştım. “Avatar” serisini yaratan Michael Dante DiMartino ve Bryan Konietzko, mitolojiyi oluşturmak için 6 yıllarını harcamışlar.”

“Bu ölçüde bir şey yapmak ve bir yandan da mükemmellik seviyesini korumayı istemek benim için şaşırtıcı ve ilginç oldu” diye devam ediyor Shyamalan. “Çekimlerin her günü ölümüne korkuyordum. Bunaltıcı olabilirdi, birçok bilinmeyen vardı. Bu film, şu ana kadar yaptığım her şeyden iki buçuk kat daha büyük.”

“Son Hava Bükücü”nün film ekibi, orijinal dizinin sadık hayranları oldukları için, başarmayı umdukları bir tek nihai amaç vardı. “Sadece hayranların beklentilerini karşılamakla kalmayacak, aynı zamanda bir canlı aksiyon filninin sunabileceği her şeyi dünya çapında seyirciye yayacak bir film yaratmak istedik” diyor Shyamalan.

“Avatar”ın yaratıcıları DiMartino ve Konietzko, Shyamalan’ın senaryosunu geliştirmesine çok yardımcı olmuş. Birçok hikâyeyi uzun metrajlı film boyutuna geçirmeye yardım etmişler. “Başım sıkıştığında onların bir telefon veya e-posta uzakta olduğunu bilmek çok rahatlatıcıydı. Onların ‘Avatar’ mitolojisi o kadar iyi düşünülmüş ki, tüm sorularıma bir cevapları ve bir hikâyeleri vardı.”

“Son Hava Bükücü” “Avatar” serisinin su elementine odaklanan Birinci Kitabını anlatıyor. Filmde Avatar Aang, dünyayı kurtarmak amacıyla dört elemente hakim olmak için çıktığı yolcuk konu ediliyor. Televizyon dizisinde olduğu gibi “Son Hava Bükücü” Güney Kutbundan Kuzeye gidiyor.

Tüm Bükücüleri Çağırmak

Shyamalan, oyuncu seçiminde de geleceği düşünüyordu. Şöyle diyor: “Farklı oyunculuk becerilerine sahip oyuncular aradım. Tek ayarda oyuncu seçemezsiniz.” Film ekibi, dört ulustan olan kişilerin etnik kökenlerinin farklı olmasına da önem veriyordu.

O dünyanın merkezi de Avatar Aang’dı. Doğru oyuncuyu seçmek altı ay aldı ve birçok alanı kapsadı. Film ekibi Dallas, Teksas’lı bir dövüş sporları şampiyonuna ait bir DVD aldığında şans ve kader bir araya geldi.

Noah Ringer, 10 yaşındayken tekvandoyla, Güney Kore’nin dövüş sanatı ve ulusal sporuyla uğraşmaya başlamış. Yeteneği sayesinde birçok ödül almış ve Amerikan Tekvando Birliği Teksas Eyalet Şampiyonu olmuş. Noah idmanlar sırasında terlememek için kafasını kazıtmaya başlamış. Arkadaşları ve antrenörü, animasyon dizinin bütün hayranları onun televizyon kahramanına ne kadar benzediğini fark etmiş ve Noah’ya “Avatar” lakabını takmış. Bundan etkilenerek dizinin DVD’lerini izlemeye başlamış ve bitmek bilmeyen aksiyon dolu savaş sanatları sekanslarıyla bağ kurmuş.

Paramount’un “Son Hava Bükücü” için uluslararası oyuncu seçmeleri düzenlediği açıklanınca, tekvando antrenörünün teşvikiyle Noah bir seçme DVD’si hazırlayıp, hâlihazırda kazınmış olan kafasına karakterin imzası niteliğindeki mavi oku bile çizdirmiş.

“Noah, Aang’ı canlandırıyor. Aksi düşünülemez. Seçme kasetini izlediğimiz an, onun kocaman kahverengi gözlerindeki samimiyeti gördük” diyor Shyamalan. “Zanaatına kendini adamış. Gerçekten önemsiyor ve her gün daha çok çalışmak istiyor. Öyle genç bir adam için sahip olduğu disiplin benzersiz.”

Yapımcı Frank Marshall ekliyor: “Başından itibaren Noah’da Zen-vari bir özellik vardı ve bizim de bu karakterde aradığımız şey tam olarak buydu.”
Oyunculukla dövüş sanatları deneyimini bir araya getirmek zorunda olan Noah şöyle diyor: “Night odaklanıp o gücü ve enerjiyi oyunculuğuma aktarmama yardımcı oldu. Bunun bana hayatımın sonunda dek faydası olacak.”
İyinin kötüye karşı olduğu her ikna edici hikâyede, herkes müthiş bir kötü adam olması gerektiğini bilir. Dolayısıyla Prens Zuko rolünde Ringer’a denk olabilecek birini bulmak anahtardı.

Oscar ödüllü “Milyoner”in ani başarısından sonra başrol oyuncusu Dev Patel, “Milyoner”deki karakteri Jamal’dan çok farklı bir rol arayışı içindeydi. Bağımsız hit filmin reklamını yaparken Patel, Prens karakteri için kendini kasete çekmiş ve sonra Shyamalan’dan rolü kendisine teklif ettiği “o telefonu” almış.

Shyamalan şöyle diyor: “Gerçekte, Zuko’nun güçlü olduğu yanı incinebilirliği. Dev Patel’ın en etkili yanı incinebilirliği. Dev, ona rolü verdiğimizde erkek-çocuktu, öfke ve merhametin kusursuz kombinasyonu.

“Milyoner” setinde çekimlerden vakit bulduğunda izlediği “Avatar” için Patel şöyle diyor: “Prens Zuko tutkusu ve babasının gözünde gururunu tekrar kazanmak için verdiği mücadele arasında kalmış. Hikâyeye bayıldım çünkü öğrenilecek çok ders var. Eskiden beri Bruce Lee hayranıyım, o yüzden elbette animasyon dizisindeki dövüş sanatları sahnelerini çok sevdim.”

Ringer gibi genç aktris Nicola Peltz de Shyamalan’ın son filminin seçmelerine katılmaya karar verniş ve su bükücü Katara rolünü okuyup daha sonra dab u rol için teklif almış. Peltz kendinden küçük ikiz erkek kardeşleriyle birlikte diziyi işlemiş olduğu için karaktere oldukça aşina.

Shyamalan şöyle diyor: “Filmde Sokka’nın ayakları daha yere basıyor, o yüzden filmde mizah olsa da komik karakter Sokka değil. Bu Jackson’a çeşitlilik kattı. Film sırasında Sokka’nın büyüdüğünü görebiliyorsunuz.”
Prens Zuko’nun yolculuğu, aile sorumluluklarından kaynaklanıyor. Savaşta küçük düştükten sonra Zuko babası Ateş Kralı Ozai (oynayan Cliff Curtis) tarafından dışlanıyor. Zuko, babasının sevgisini ve güvenini kazanmakta kararlı. Zuko’ya eski bir general ve savaş gazisi olan amcası, genç prensin akıl hocası ve sırdaşı İroh (oynayan Shaun Toub) yardım ediyor.

Orta Doğu, Hint, Akdeniz ve İtalyan tipli erkekler Ateş Ulusu askerleri olarak seçildi. Kore, Japon, Moğol ve Afrikalı tipine sahip erkek, kadın ve çocuklar, Ateş Ulusu egemenliği altında yaşayan Toprak Krallığı vatandaşları olacak seçildi.

Toplamda 6 binden fazla oyuncu, “Son Hava Bükücü”nün dünyasını oluşturmak için bir araya getirildi.


Bükme Sanatında Ustalaşmak

Noah Ringer, çekimlerden önce birkaç ay dublör departmanıyla çalıştı, dövüş sporlarındaki hareketlerini karmaşık, koreograflanmış dövüş sahneleriyle bir araya getirdi. Shyamalan şöyle diyor: “Noah hareketlerine şiirsellik katıyor. Aynı zamanda asla “Aan duyarlılığı”nı kaybetmiyor. Sette, bunun onun ilk filmi olmakla kalmadığını, ilk kez oyunculuk yaptığını anlamak için kendimizi çimdikliyorduk. Oyunculuğunun doğruluğuna dair onu her gün zorladım, o da bana kendi fikir ve yorumlarıyla geldi. Ona, yaptığı her şeyde en iyi olmayı isteten rekabetçi bir içgüdüsü var.


Nicola Peltz yıllarca buz hokeyi oynamış ve oyuncu olmaya karar vermeden önce profesyonel olarak hokeye devam etmeyi düşünüyormuş. Sportif becerileri, Katara rolüne hazırlanırken, ki buna çekimlerden beş ay önce başladığı dövüş sporları eğitim program da dâhil, ona çok faydası olmuş.
New York’lu Peltz şöyle diyor: “Brooklyn’de kendi başıma çalışmaya başladım ve dövüş sporlarından, güce güçle karşılık veren Kung Fu’yu öğrendim. Philadelphia’ya gidip Tai Chi eğitimine başladım. Daha sonra da Noah ve Jackson’la beraber dövüş sahnelerinin koreografisini bir araya getirmeye başladık.”

Nicola, eğitiminin çoğunu Tai chi chuan üzerinde yoğunlaştırmış. Bu, daha nazik, daha yavaş bir stil, hareketler akıcı. Tai chi, zihinsel sakinlik ve netlike için içsel enerjiyi kullanıyor. Bu, Su Kabilesi tarafından seçilen bükme tarzı.

“Son Hava Bükücü”yü Tasarlamak

“Avatar: The Last Airbender” dizisinin sinema filmine dönüştürülme süreci Kasım 2007’de başladı. Sorumlu yapımcılar (ve dizinin ortak yaratıcıları) DiMartino ve Konietzko tüm çizimlerini ve tasarımlarını yapım tasarımcısı Philip Messina’ya verdi. O dünyayı, küçük ekrandan büyük ekrana taşımak için Messina ve sanat departmanı referans toplamaya başladı. Seyahat ve tarih dergilerinden sosyoloji jurnallerine, eski dillere ait kitaplara kadar her şeye bakıp kendi konsept illüstrasyonlarından oluşan toplama bir kitap oluşturdular.Çin’den Kuzey Afrika’ya, Hindistan’a hatta Orta Çağ dönemlerine kadar Messina ona tasarım sürecinde ilham verecek her şeyi hesaba kattı. Daha sonra Messina’nın oluşturduğu set kavramları prodüksiyon boyunca en büyük referans oldu.
Shyamalan’la sanat yönetmeni olarak “Altıncı His”te çalışan Messina şöyle diyor: “Her ulusun toplumunun nasıl olduğunu düşünmem lazımdı. Yıkılmış Hava Gezginlerinden, Kuzey Su Kabilesi’nin görkemine, sanayileşmiş Ateş Krallığından daha organic olan Toprak Köylülerine kadar hepsini. Ulusları tasarlamak, bulmacanın dört parçasını oluşturmak gibiydi. İçlerinden birini her değiştirdiğimde, diğerini etkiliyordu. Birbirleriyle uyum içinde olmalarını ama aynı zamanda da benzersiz bir şekilde farklı olmalarını istedim.”

Film Ekibi Hakkında

M. NIGHT SHYAMALAN (Yazar / Yapımcı/ Yönetmen) “Son Hava Bükücü” ile “Praying with Anger,” “Wide Awake,” “Altıncı His,” “Ölümsüz,” “İşaretler,” “Köy,” “Sudaki Kız,” ve “Mistik Olay” dan sonra dokuzuncu filmini yönetti.

Tüyler ürperten psikolojik gerilim “Altıncı His”ten sonra Shyamalan, Hollywood’un en çok aranan yönetmenlerinden oldu. “Altıncı His” tüm zamanların en çok hasılat yapan filmlerinden biri oldu ve ev sinemasında rekorlar kırmaya devam ediyor. Film, toplamda altı Oscar adaylığı elde etti. Bunlar arasında En İyi Film, Shyamalan için En İyi Yönetmen ve En İyi Özgün Senaryo kategorileri de vardı. Buna ek olarak film üç People Choice ödülü aldı: En İyi Sinema Filmi, En İyi Dram Filmi ve filmin yıldızı Bruce Willis’in En İyi Erkek Oyuncu ödülü. Shyamalan Willis’le birlikte Samuel Jackson’ın da rol aldığı “Ölümsüz”de tekrar bir araya geldi.

“Ölümsüz”ün ardından Shyamalan doğaüstü gerilim, Mel Gibson ve Joaquin Phoenix’li “İşaretler”le dünya çapında inanılmaz bir başarı elde etti. Beğenilen “Köy”, “Sudaki Kız” ve “Mistik Olay”la başarılarını devam ettirdi.
Shyamalan film çekmeye 10 yaşındayken memleketi Philadelphia’da başladı. 16’sına geldiğinde 45. kısa filmini tamamlamıştı. 17 yaşında ikisi de doctor olan anne babasının karşısına geçip, ailedeki diğer 12 doktorun resimleriyle birlikte, onlara iftiharla mezun olup tıp programlarını dereceyle bitirip burs kazanmış olmasına rağmen New York Üniversitesi Tisch Sanat Okulunda sinema okumaya karar verdiğini söyledi. NYU’daki son yılında “Praying with Anger” adında, memleketi Hindistan’a Amerika’dan değişim öğrencisi olarak giden bir gencin, memleketinde kendini yabancı gibi hissetmesinin konu edildiği duygusal bir senaryo yazdı. 1992’de, ilk düşük bütçeli filminin parasıyla Shyamalan hikâyeyi Hindistan’da çekti ve filmin yazarlığını, yönetmenliğini, yapımcılığını ve oyunculuğunu üstlendi. Film, New York Foundation of Arts’ın prestijli First Look Series’ında gösterim için seçildi ve Temmuz 1993’te Los Angeles Amerikan Film Enstitüsünce Yılın Filmi seçildi.

Ertesi yıl, Shyamalan başka bir ruhani senaryo yazdı: “Labor of Love” ve bunu 20th Century Fox’a sattı. Haziran 1995’te Columbia Pictures kendisinden E.B. White’ın aynı adda sevilen çocuk klasiği “Stuart Little”ın fantezi sinema uyarlamasını yazmasını istedi.

İkinci sinema filmi “Wide Awake”te Rosie O’Donnell, Denis Leary, Dana Delaney ve Robert Loggia oynadı ve film 1997’de gösterime girdi. Philadelphia’da stüdyo dışında çekilen film, Katolik okuluna giden bir çocuk ve dedesi arasındaki yakın ilişkiyi konu ediyordu.

Shyamalan kendi prodüksiyon şirketi Blinding Edge Pictures’ı kurdu. Şirket Philadelphia’nın biraz dışında, karısı ve üç kızıyla yaşadığı yerde.

Ödüllü sinemacı MICHAEL DANTE DiMARTINO (Dizinin yaratıcısı /Filmin Sorumlu Yapımcısı) eğitimine Rhode Island Tasarım okulunda başladı ve buranın film animasyon bölümünde 1996 yılında mezun oldu. Yönetmenliğini yaptıüı animasyon dizileri arasında “King of the Hill”, “Family Guy” ve “Mission Hill” var. DiMartino, 2003 Sundance ve Los Angeles Film Festivallerinde gösterilen kısa animasyon filmi “Atomic Love”ı yazdı, animasyonunu yaptı ve yönetti.

2002 yılında DiMartino dostu ve iş arkadaşı Bryan Konietzko ile animasyon Nickelodeon dizisi “Avatar: The Last Airbender”ı yapmak için bir araya geldi. DiMartino dizinin sorumlu yapımcılığını ve hikâye editörlüğünü yaptı. Dizi Nickelodeon’da 2004-2008 yılları arasında yayınlandı. “Avatar” birçok ödül aldı. Bunların arasında Genesis Ödülü, birçok Annie ödülü ve 2008 Peabody Ödülü de var.

DiMartino, köpeği Truman’la birlikte Los Angeles, California’da yaşıyor.


BRYAN KONIETZKO (Dizinin yaratıcısı / Filmin Sorumlu Yapımcısı)
multidisipliner bir sanatçı, yazar ve müzisyen. Rhode Island Tartist, writer and musician. Rhode Island Tasarım Okulu illüstrasyon bölümünden iftiharla mezun oldu. Dostu ve okul arkadaşı Michael Dante DiMartino ona, TV animasyon endüstrisinde fırsat yakalamasında yardımcı oldu. Konietzko, DiMartino’yla beraber Film Roman Stüdyolarında “Family Guy”, “Mission Hill” ve “King of the Hill”de birlikte çalıştı. 2000 yılında “Invader Zim” dizisinde storyboard sanatçısı olarak Nickelodeon’da çalışmaya başladı. İkinci sezonda dizinin sanat yönetmeni oldu ve yabancı animasyon ekiplerini eğitmek için Güney Kore’de vakit geçirdi.

“Zim”den sonra Bryan, Nickelodeon’ın geliştirme müdürü tarafından yeni bir diziiçin işe alındı. Bir kez daha arkadaşı Michael DiMartino’yla ekip oluşturdu ve ikisi birlikte “Avatar: The Last Airbender,”ı yarattı. Kavramı oluşturduktan sonra fikri oturtmaları iki hafta sürdü. Michael’la sorumlu yapımcılık görevini üstlenmesinin yanı sıra, Bryan ödüllü dizinin sanat yönetmenliğini de yaptı, ana karakterleri tasarladı, fantezi dünyasının destansı ortamını çizdi.
“Avatar”ın altı yıllık prodüksiyonu sırasında Bryan, Ginormous adı altında üç tane enstrümantal elektronik müzik albümü çıkardı. Dördüncü albümü, Los Angeles Oni Dance’e ait bir modern dans koreografisinin müziklerinden oluşuyor. Bu albüm 2010 ilkbaharında çıktı. Bryan tam bir manzara fotoğrafçısı, Kanada, İzlanda, Fransa ve Japonya’ya ait fotoğraflarını bryankonietzko.com’da sergiliyor. Los Angeles’ta nişanlısı Lisa ve köpeği Gunther’la yaşıyor.

“Kutsal Hazine Avcıları” FRANK MARSHALL’ın (Yapımcı) Steven Spielberg, George Lucas ve Kathleen Kennedy ortaklığını başlattı. Bu ortaklık “Indiana Jones: Kamçılı Adam”, “Indiana Jones Son Macera” ve “Indiana Jones Kristal Kafatası Krallığı” filmlerini kapsıyor.

50’den fazla filmle Amerikan sinemasının şekillenmesini sağlayan vizyon sahibi bir yapımcı olan Marshall, aynı zamanda başarılı bir yönetmen ve kamu hizmetleri ve sporlarında aktif bir katılımcı. Marshall’ın portföyünde tüm zamanların en başarılı ve uzun ömürlü bazı filmler var: “Kötü Ruh”, “Gremlinler”, “Define Avcıları”, “Mor Yıllar”, “Bir Amerikan Hikâyesi”, “Güneş İmparatorluğu”, “Who Framed Roger Rabbit?”, “Tarih Öncesi Topraklarda”, “Geleceğe Dönüş” üçlemesi, “Altıncı His”, “Zafer Yolu” ve “Bourne” üçlemeleri.
Filmleri birçok kez Oscar’a aday gösterildi. Bunlar arasında “Kutsal Hazine Avcıları” (1982), “Mor Yıllar” (1985), “Altıncı His” (1999), “Zafer Yolu” (2003) ve 2008’de büyük beğeni toplayan “Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi”nin de bulunduğu En İyi Film adaylıkları oldu. “Benjamin Button” 13 dalda Oscar’a ve Altın Küre Ödülleri’nde de En İyi Film kategorisinin de aralarında buluduğu beş dalda aday gösterildi.

Marshall, gişe hiti “Kutup Macerası”nın yanı sıra “Örümcek Korkusu” ve gerçek bir hayat hikâyesinden uyarlanan “Yaşamak İçin”, 1995 yılının hit maceraso “Kongo” ve Emmy ödüllü HBO mini dizisi “From the Earth to the Moon”un bir bölümünün yönetmenliğini yaptı.

Marshall sinema kariyerine Peter Bogdanovich’in kült klasiği “Targets”ta asistan olarak başladı. Daha sonra Bogdanovich ondan “Son Gösteri” ve “What’s Up, Doc?” filmlerinin mekân sorumlusu olmasını istedi. Marshall daha sonra yönetmenin “Aya Yolculuk” ve “Nickelodeon”un da aralarında bulunduğu beş filmi için yapımcı yardımcılığı yaptı.

Steven Spielberg ve Kennedy ile uzun soluklu ve verimli iş birliği 1981’de “Kutsal Hazine Avcıları”yla başladı. Ardından prodüksiyon süpervizörlüğünü yaptığı “E.T”, yapımcılığını üstlendiği 1981 yapımı “Kötü Ruh” geldi ve üçlü Amblin Entertainment’ı kurdu. Amblin’de çalışırken Marshall birçok filmin yapımcılığını yaptı: Kevin Reynolds’ın “Fandango”su, Barry Levinson’ın “Genç Sherlock Holmes”ü, Joe Dante’nin “Gremlinleri”, Robert Zemeckis’in “Geleceğe Dönüş” üçlemesi ve “Who Framed Roger Rabbit?”i, ve Spielberg’ün “Always”i, “Kanca”sı ve “Güneş İmparatorluğu”nun yanı sıra kendisinin ilk yönetmenliğini yaptığı film “Örümcek Korkusu”.

Marshall, yönetmenlik kariyerine devam etmek için 1991 sonbaharında Amblin’den ayrıldı ve Kathleen Kennedy ile birlikte Kennedy/Marshall Company’yi kurdu. Şirketin prodüksiyonları arasında şunlar yer alıyor: Frank Oz’dan “Dolaptaki Kızılderili”, Scott Hicks’ten “Aşkın Sırları”, Sigourney Weaver ve Julianne Moore’un oynadığı “Dünya Haritası”, Bruce Willis ve Haley Joel Osment’lı “Altıncı His”, Olimpiyatların ilk resmi geniş formatlı filmi “Olympic Glory”, M. Night Shyamalan’ın “İşaretler”i, Gary Ross’un yönettiği, Laura Hillenbrand’in çok satan kitabından uyarlanan yaşanmış bir olayın konu edildiği “Zafer Yolu” ve baş rolünde Matt Damon’ın oynadığı “Bourne” üçlemesi. (Geçmişi Olmayan Adam – Yönetmen Doug Liman; Medusa Darbesi ve Son Ültimatom – iki filmin de yönetmeni Paul Greengrass).

Los Angeles’lı, müzisyen Jack Marshall’ın oğlu olan Marshall UCLA öğrencisiyken ülkeyi boydan boya katetmişti ve üç yıllık üç yıl üniversite futbol takımındaydı. Müzik ve spor aşkını birleştiren Marshall veAmerika’nın milli atleti Steve Scott Rock’n’Roll Maratonunu başlattı. 1998’de San Diego’da başlayan bu marathon, tarihteki en büyük ilk maraton oldu. 10 yıldan fazla sure Amerika Olimpiyat Komitesinde yer alan Marshall’a 2005 yılında Olimpiyat madalyasıyla ödüllendirildi ve Amerika Olimpiyat Onur Listesine girdi. Şu an Athletes of Hope, USA Gymnastyics ve The Governor’s Council kurullarında. Aynı zamanda MLA Partner Schools’un kurucu üyesi ve UCLA Foundation of Governors üyesi.

ANDREW LESNIE, ACS, ASC (Görüntü Yönetmeni) 2002’de “Yüzüklerin Efendisi: Yüzük Kardeşliği” filmiyle En İyi Görüntü Yönetmeni Oscar’ını ve 2004 yılında “Yüzüklerin Efendisi: Kralın Dönüşü” ile BAFTA ödülünün yanı sıra birçok eleştirmen ödülleri aldı. “Yüzüklerin Efendisi” üçlemesinin yanı sıra Lesnie, Peter Jackson’la “King Kong” ve “Cennetimden Bakarken”de birlikte çalıştı.

Üç BAFTA adaylığı, Amerikan Görüntü Yönetmenleri Derneği adaylıkları aldı ve Avustralya Görüntü Yönetmenleri Derneği MILLI ödülünü aldı. İki yıl üst üste Avustralya Yılın Görüntü Yönetmeni oldu.
“Doing Time for Patsy Cline” Avustralya Film Enstitüsü En İyi görüntü yönetmeni ödülünü ve Avustralya Film Eşektlirmenleri derneğince Altın Ödüle layık görüldü.

Lesnie aynı zamanda “Cesur Domuz Bebe”, “Spider and Rise” ve Çin’de çekilen ve Joan Chen’in oynadığı Polygram filmi “Temptation of a Monk” A.C.S Golden Tripod Ödülleri kazandı. Diğer filmleriyse şöyle: “Bebe Şehirde”, “The Sugar Factory”, “Çalınmış Kalpler”, “Dark Age”, “Masum Gençler”, “Boys in the Island”, “Daydream Believers”, “Kardeşlerin Aşkı” ve “Unfinished Business”’in yanı sıra “Neşeli Ayaklar”. Son filmleri arasında “Cennetimden Bakarken”in yanı sıra Will Smith’li “Ben Efsaneyim” ve Avustralya bağımsız filmi Geoffrey Rush’lı “Bran Nue Dae” var.

Televizyon kariyerinde de üç mini dizisi var: The Rainbow Warrior Conspiracy,” “Melba” (A.C.S. Merit Award) ve “Cyclone Tracy” (A.C.S. Golden Tripod En İyi Görüntü Ödülü).
CONRAD BUFF, A.C.E.(Kurgucu) “Titanik” filmindeki başarısından ötürü bir Oscar®, bir ACE Eddie Ödülü kazandı ve diğer kurgucular James Cameron ve Richard A. Harris’le birlikte BAFTA’ya aday gösterildi. Diğer filmleri şöyle: M. Night Shyamalan’ın “Mistik Olay”ı ve “Shooter”I, “Antwone Fisher,” “İlk Gün,” “Arlington Yolu,” “Gerçek Yalanlar,” “Terminatör 2: Mahşer Günü,” “The Abyss,” “Bıçak Sırtı” ve son olarak “Terminatör 4: Kurtuluş.”
Kurguya başlamadan önce Conrad “2010”, “Hayalet Avcıları” “Kötü Ruh”, “ET” “Kutsal Hazine Avcıları” “Yıldız Savaşları Bölüm V: İmparator” filmlerinde görsel efektçi olarak çalıştı. Kurgusunu yaptığı ilk filmlerden biri “Yıldız Savaşları Bölüm VI: Jedi’ın Dönüşü” idi. (kurgu asistanı).
Buff, mimar III. Conrad Buff’ın oğlu, ressam II. Conrad Buff’ın torunu. Buff, Amerikan Donanmasına katılmadan önce iki yıl Pasadena City College’a gitmiş. Film kurgulamayı ilk olarak donanmanın Hollywood’daki sinema ofisinde çalışırken öğrenmiş.


JUDIANNA MAKOVSKY’s (Kostüm Tasarımcı) sektörde sahip olduğu 20 yılı aşkın sürelik tecrübe, ona “Zafer Yolu”, “Harry Potter ve Felsefe Taşı” ve “Yaşamın Renkleri” filmlerindeki çalışmalarıyla 3 Oscar adaylığı kazandırdı. Mokovsky son iki filmdeki katkılarıyla Costume Designers Guild Ödülleri ile onurlandırılmış, “Zafer Yolu”, ve “X-Men: Son Direniş” ile de adaylığa layık görülmüştür. Judianna ayrıca “Harry Potter ve Felsefe Taşı” ile British Academy of Film and Television Arts (BAFTA) ödülüne aday gösterilmiştir.
Makovsky’nin bunlara ek olarak tasarım kadrosunda yer aldığı filmler arasında şunlar sayılabilir: “Büyük Hazine”, “Büyük Hazine: Sırlar Kitabı”, “Mr. Brooks”, “Bagger Vance Efsanesi”, “Aşk Oyunu”, “Gloria”, “Aşkın Büyüsü”, “Büyük Umutlar”, “Şeytanın Avukatı”, “Lolita”, “Dostluk Denizi”, “Küçük Prenses”, “Hızlı ve Ölü”, “Davetsiz Misafir”, “Uzman”, “Six Degrees of Separation”, “Talihin Dönüşü”, “Büyük” ve “Taş Mezarlar”


Judianna’nın en yeni tasarımları Paul Weitz’in bir görsel şöleni olan başrollerinin Salma Hayek, John C. Reilly ve Willem Dafoe’ın paylaştığı “Ucubeler Sirki: Vampirin Çırağı” filminde görülebilir. Televizyon filmleri için tasarım ekibinde bulunduğu projeler arasında ise “Wild Palms,” “Miss Rose White,” “Margaret Bourke-White” ve Robert De Niro’nun “Tribeca” dizisinin pilot bölümü sayılabilir.


JAMES NEWTON HOWARD (Besteci) “Mistik Olay”, “Sudaki Kız”, “Altıncı His”, “Ölümsüz”, “İşretler” ve Oscar’a aday gösterildiği “Köy”den sonra bir kez daha “Son Hava Bükücü”de M. Night Shyamalan’la bir araya geliyor.

James Newton Howard birçok yeteneği olan ve talep gören film müzisyenlerinden biri. Bugüne kadar Howard 8 kez Oscar’a aday gösterildi. En İyi Film Müziği adaylıkları arasında “Direniş”, “Michael Clayton”, M. Night Shyamalan’ın “Köy”ü, “Kaçak”, “Dalgalar Prensi” ve “En İyi Arkadaşım Evleniyor”; En İyi Özgün Şarkı adaylıkları arasında da “Ufaklık” filminden “look What Love Has Done” ile “Güzel Bir Gün”den “For The First Time” var.
Howard, Hans Zimmer’la birlikte “Kara Şövalye”nin müzikleri için Grammy Ödülü kazandı. Shyamalan’ın “İşaretler” filmi, animasyon Disney filmi “Dinozor” ve “Güzel Bir Gün” filminin şarkısıyla da Grammy adaylıkları kazandı. “Genç Ölmek” filminin şarkıcı Kenny G’nin seslendirdiği şarkısı yine ona Grammy adaylığı getirdi. Andre Baugher dizisi “Gideon’s Crossing”in müzikleriyle Emmy ödülü kazandı ve Warner bros’un uzun soluklu dizisi “ER” ve Ving Rhames dizisi “Men”in müzikleriyle de Emmy adaylıkları kazandı.

Howard, Altın Küre Ödüllerine de 4 kez aday gösterildi: “King Kong” filminin müzikler, “Ufaklık” ve “Güzel Bir Gün” filmlerinin şarkıları ve son olarak “Direniş” filminin provokatif senfonik müziğiyle.

ASCAP’in prestijli Henry Mancini Hayat Boyu Başarı Ödülüyle onurlandırılan Howard, 100’den fazla filmin müziğini yaptı. Shyamalan filmlerine ek olarak beş Lawrence Kasdan filmi (“Şehrin Kalbi”, “Wyatt Earp”, “Fransız Öpücüğü”, “Mumford” ve “Düş Kapanı), dört Julia Roberts Komedisi (“Özel Bir Kadın”, “Kaçak Gelin”, “En İyi Arkadaşım Evleniyor” ve “Gözde Çift”) ve üç Walt Disney Animation Studios filmi (“Dinozor”, “Hazine Gezegeni” ve “Atlantis: Kayıp İmparatorluk”).

Diğer filmleri arasında şunlar yer alıyor: “Ben Efsaneyim”, “Kanlı Elmas”, “Tetikçinin Gecesi”, “Tehdit”, “Batman Başlıyor”, “Aşkın Sırları”, “Hidalgo”, “Peter Pan”, “Sonun Başlangıcı”, “İlk Korku”, “Glengarry Glen Ross”, Su Dünyası”, “Şeytanın Avukatı”, “Dave” ve “Çizgi Ötesi”.

Howard’ın başarısı zengin bir müzik geçmişi deneyimlerinin bir yansıması. Pittsburg Senfonisinde 30’lu ve 40’lıyıllarda klasik keman çalan büyükannesinden etkilenen Howard, 4 yaşında piyano çalmaya başlamış. Santa Barbara Musical Academy of the West ve USC School of Music’te piyano dalında eğitim aldıktan sonra, resmi eğitimini efsanevi aranjör Marty Paich’in altında tamamladı.

Klasik eğitim almış olsa da rock ve pop’a olan ilgisini kaybetmedi ve pop arenasında müzisyen, aranjör, söz yazarı ve yapımcı olarak becerilerini geliştirmesini sağlayacak çalışmalar yaptı. İki yılını Carly Simon, Diana Ross, Ringo Starr, Leo Sayer, Harry Nilsson ve Melissa Manchester gibi şarkıcılar için çalışarak geçirdi. İki solo album kaydetti. 1975’te pop süperstarı Elton John’ın hem turnede hem stüdyoda grubuna katıldı.
Howard 1976’da albüm prodüktörlüğü yapmak için gruptan ayrıldı.Gruba 1980’de bir turne için ve 1986’da John’ın “Live in Australia” Turnesinde (ki bu daha sonra platin albüm ödülü aldı) Melbourne Senfoni Orkestrasını idare etmesi için tekrar gruba döndü.

Sektörün en çok aranan müzisyenlerinden biri hâline gelen Howard, popun en büyük isimleriyle iş birliği yaptı. Bu kişiler: Barbra Streisand, Earth Wind and Fire, Bob Seger, Rod Stewart, Toto, Glen Frey, Olivia Newton-John, Randy Newman, Rickie Lee Jones, Cher and Chaka Khan.
1985 yılında ilk filmi teklif edildiğinde arkasına asla bakmamış. Değişiklik olması için Hoawrd, Elton John’la Londra’daki Royal Albert Hall ve New York’taki Radio City Music Hall konserlerinin de aralarında bulunduğu 2004 yaz turnesine çıktı.
Howard’ın son filmleri arasında P.J. Hogan’ın “Bir Alışveriş Koliğin” Maceraları ve Tony Gilroy’un “Sahtekarlar”ı yer alıyor. Müziklerini duyacağımız bir sonraki film aksiyon-gerilim “Salt”. Şubat 2009’da Howard ilk konser parçası “I Would Plant a Tree”, Pacific Senfoni Orkestrası tarafından Amerikan Besteciler Festivalinde çalındı.